Umut tükenince çarparmı kalp?

52 3 2
                                    

"Sustuğun hiçbir cümleden,konuştuğun kadar pişman olamazsın."demiyor muydu yazar? haklıydı. ben o gün eren'e o cümleleri söylemiştim. Sonrasında ne kadar pişman olmuştum o cümleler için. Ereni ertesi gün defalarca aramıştım ama hiçbirini açmadı ve geri dönmedi.

Şimdiyse pişman değildim söylediğim o sözler için. Çünkü giden kaybederdi değil mi? kalan kazanmadığı süreçte gidenin kaybetmesinin bir önemi yoktu ki! Ne yani yine pişman mı olmalıyım? hayır hayır! asla. eren giderken hiçbir şey dememişti. Sanırım gidecek kadar cesareti vardı ama yüzüme söyleyecek kadar cesareti yoktu, "kalbinin kapılarını kapatma" demişti ya hani bir mesajla ertesi gün.

Şimdi de bu okuduğum mesajı hafızama kazımaya çalışıyordum.çünkü çıkartamadığım bir anlamı vardı. Bunu melis'e göstermeli miydim? Sanırım bu kez kendim karar vermeliydim. Birilerine danışmak insanı yanıltabiliyordu. " aşk sandığın kadar değil,yandığın kadardır." diyordu Mevlana.

Benimse küllerim etrafa savrulmuştu. Ve o külleri ruhumla toplamıştım. Şimdi yeniden eren'in iki mesajıyla o külleri dağıtamazdım değil mi?

Mesajları bir kez daha okudum.

"ayrılık; gidenin cesareti kalanın , sabrıyla ölçülür. benim gitmeye cesaretim vardı. ya sen? kalmaya sabrın varmı derya?"

"Umut insanı uyandıran bir rüyadır, uyanmak istiyorum."

bu söz aristo'ya aitti ama eren uyanmak istediğini de söylemişti. Cidden düşünmekten başım ağrıdı. En iyisi bu mesajları yarın düşünmekti. Üzerimdeki yorgunluk ve uykusuzlukla göz kapaklarım kendini serbest bıraktı ve ağırca kapandılar.

Sabah uyandığımda dün geceden kalan ağrı yoktu ve bu beni tüm gün mutlu etmeye yeterdi çünkü başım ağrıdığında cidden çekilmez bir hal alıyordu. Yatağımı toplama gereği duymadan üzerimi değiştirip melis'in yanına koştum.

Önceden kerem ve melis beni sabahları odama sessizce girip su dökerek uyandırmayı alışkanlık haline getirmişlerdi ve sanırım şimdi ufak bir intikam fena olmazdı. Hem de onlara iyi olduğu göstermiş olurdum. Normalde birine kendimi kanıtlama zorunluluğu duymazdım çünkü beni benden iyi bilemezlerdi. Kendini birine kanıtlama ihtiyacı ya özgüven eksikliği yada özgüven fazlalığından doğardı.

Ama artık gerçekten iyiydim ve melis'leri buna ikna etmeliydim. özellikle de levent'i. Abim kadar ilgili bir arkadaştı. Diğer tüm arkadaşlarım gibi.

önce melis'in odasına girdim ve koca bir bardağı üstüne boca ettim. Burada insanlar çok erken saatlerde kalkıyorlardı ve levent'lerin bu saatte uyanması imkazsızdı. Elimde iki bardak suyla kerem'in odasına girdim. Soğuk olanı döküp kaçtım. Diğer bardak ılıktı çünkü levent'e acımıştım. Sonuçta onun bir suçu yoktu. Bu uyandırma yöntemi melis ve kerem'in başının altından çıkmıştı değil mi?

Elimdeki son bardağıda levent'e döküp kahkaha atarak bahçedeki çardağa koştum. Ve arkamdaki üçlüde beni hem sinirli hem de kahkaha atarak takip ediyorlardı.Çardağa girdiğimde şimdi hapı yuttuğumu anladım çünkü gidecek başka yer yoktu.

Levent bana doğru koşup beni omzuna attı. Bu çocuktaki gücü anlamıyordum. İnsan bir sendeler filan değil mi? ama levent hiç takmadan beni omzuna almıştı. kahkaha atarak levent'e "senin suyun ılıktı ama yapma levent!" diye bağırdım. Tabi ben ılıktı deyince diğer iki göz bana sinirle baktı. Levent söylediklerimden sonra beni omzundan indirmişti ancak şimdide keremin omzundaydım çünkü ben kaçamadan kerem omzuma almıştı.

"Demek levent beye torpil geçtin ha?"

"ya kerem bu hafta bilim fuarımı varmış?"

"yemezler sarışınım yemezler"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 29, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Özlediğim AşkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin