1520, Manisa Sarayı
'Aklımın köşesinden dahi geçiremezdim tüm bu yaşadıklarımızı' dedi nahif bir kadın sesi.'hayali kalbimi hem eritir, hem soğuturdu zira sen ateş ve buzun vücut bulmuş halisin'
Kadın söylediklerine karşılık bir yanıt duymayı beklediği an, saçlarına atılmış ellerle donakaldı. Uzun zarif kadın parmakları kızıl saçlarını nazikçe okşamaya başladı, bu ellerin sahibinin kim olduğu çok açıktı, kalbindeki kadına aitti.
Sadece kalbinde gömülü kalabilecek kadına. Yasak kadına, imkansız kadına.
'Beni kendinle karıştırma' dedi kadın kızıllarla oynarken.'unuttun mu? sen ateşin ta kendisisin, ben olsam olsam senin için kendini eritmeye razı gelen buzdan bir kadın olabilirim'
'kalbini eritmene razı gelmezdim, hele ki sahibi bensem'
Kızıl saçlardaki eller duraksadı, kadının yüzünde küçük bir tebessüm belirdi, ceylan gözleri korkuyla titredi.'kalbimin sahibi sen misin?'
Saçlarıyla oynamayı bırakan kadının sıkıntısını fark etti kızıl kadın. zümrütün en güzel tonlarından yapılma yeşillerini kadının yüzünde gezdirdi.'değilim lakin yakında olacağım'
Ceylan gözlü kadının içi titredi ve düşündü, o bu vakite kadar kalbini kimseye tam olarak vermemişti, verememişti. Hayat onu seçimsiz bırakmaya zorlamış, bambaşka yollara sürüklemişti.
Ne yani... şimdi kendi isteğiyle birine ait olabilecek, ona kalbini verebilecek miydi?
Bu bir rüya olmalıydı.
Kızıl kadın, parmaklarını kahve buklelere dayadı ve yavaşça aşık olduğuna doğru eğildi, kendini kulağının bir santim gerisinde buldu ve fısıldadı; 'tek bir adımla hayatının tam ortasına gireceğim gülbahar... ve sen ne olduğunu bile anlamadan benim olacaksın. bana değer vermeye, önemsemeye, aşık olmaya, vazgeçememeye, hazır ol.'
Ceylan gözler kapandı, yutkundu.'hazırım, hepsine hazırım.' kadın hazır olduğunu söylediği an nefesi kesildi, kendisi kabul etmişti.
Başlarına ne geleceklerini iyi biliyorlardı, onların aşkı affedilemezdi, aşk onlar için yasak dahilinde dahi değildi, olmaması gereken bir kesinlikti. akıldan geçirilemezdi. hayali kurulamazdı.
Lakin ne demişler, kalbe söz geçirilemezmiş, tabii o kalp yok edilmediği sürece.
💌
Mahidevran Sultan, nefes nefese uyandı kabus diye adlandırdığı rüyasından. 'Allahım...' diye fısıldadı kendi kendine. 'bu da neydi böyle?'
Ceylan gözleri dolu dolu olmuştu, kendine gelmekte zorluk çekiyordu. boğazının kuruduğunu hissedince,'Gülşah! su!' diye bağırarak cariyesini çağırdı. Elleriyle yüzünü kapattı, düşündü.
Uzun vakitlerdir kabus görmemişti, en son gördüğü kabusu dahi hatırlamıyordu. Mustafa'yı doğurmadan önce miydi? belki basit bir cariye olduğu vakitler? ya da çocukluğunda? bilmiyordu. Tek bildiği şey fazlasıyla korktuğuydu.
'Sultanım!' cariyesinin endişeli tiz sesini duyduğunda sinirle gözlerini kapattı, ne diye çağırmıştı ki onu? şimdi binbir türlü soru soracaktı. 'sultanım iyi misiniz?" Gülşah hızla sultanının yanına yaklaştı ve ona bir bardak su uzattı. Mahidevran suyu aldığında tek bir hamlede içip derin nefesler almaya devam etti.'iyiyim gülşah'
'Yarın için mi sabırsızsınız? ben de öyleyim sonuçta İstanbul sarayına gidiyoruz, bu fare deliğinde yaşamaktan o kadar-'
'Gülşah!"
Cariye, Sultanının çığlığıyla olduğu yerde korkudan zıpladı.'Evet sultanım?"
'Belki de sen burada kalmalısın ha? sonuçta fareler yuvasından ayrılmamalı'
Mahidevran, Gülşah'ın yüzünün asıldığını gördüğünde bir şey demeden gitmesi için eliyle kapıyı gösterdi.
Gülşah üzgünce odadan çıktı, kahve bukleli kadının düşünceleri de rüyasına kaydı. O kadın kimdi? hayatında daha önce onu hiç görmediğine yemin edebilirdi lakin... görmüş olmalıydı. Öbür türlü nasıl rüyasına girecekti?
O an bilmese de o kızıl kadını yeniden görecekti, o kadın gerçekten de kalbinin sahibi olacaktı, sadece o gece bunları bilmiyordu.
Lakin çok yakındı, çok yakında öğrenecekti.
➳❦
ŞİMDİ OKUDUĞUN
rüya kapanı, hürmah
Fanfictionaşka koşmak isteyipte koşamamaktı belki de insanı en çok yaralayan. 🌓