-girişin sonu, başlangıç

44 8 0
                                    

                                1520, Topkapı Sarayı

Kızıl saçlı kadının adımları hızlıydı, bir yere yetişmek istiyor gibi görünüyordu. Saniyeler geçip gidiyordu ve geçen her saniyede kalbinin ritmi daha da hızlanıyor, zümrütten yapılma gözleri daha da yeşilleniyordu.

Bir adım attı, bir adım daha attı, beyaz elbisesi havada uçuşuyordu. heyecanlıydı. Vakit çok geç olmadan yetişmesi gerekiyor, onu daha fazla bekletmemesi gerekiyordu.

Tek bildiği buydu.

Nereye gittiği, kime gittiği meçhul olsa bile içinde bir yerlerde olan benliği, kendisine fısıldıyordu; burası altın yoldu.

Rüyasında altın yolda ne işi vardı?

Daireye geldiğinde derince nefes aldığını hissetti, narin dudaklarına zarif bir gülümseme yerleştirdi ve ağaların geldiği kişiye haber vermesini bekledi.

'Sultanım, Hürrem Sultan geldiler'

Zümrütler kim olduğunun farkına vararak parladı, o artık Hürrem 'hatun' değil, sultandı. Hürrem Sultandı. Kendisiyle gurur duyarmışçasına başını daha da dikleştirdi ve onun sesini duydu;

'Gelsin'

Sevgilisinin nahif sesini duymak içindeki tüm dolu duyguları aynı anda yaşamasını sağladı;

Hasret, heyecan, mutluluk

'Mahidevran...'

'Hürrem? geç geldin, bu vakitten sonra gelmezsin sanıyordum'

'Hazırlandım, senin için' dedi kızıl saçlar gözlerini bukleli kestanelerde gezdirirken.'Bu sebepten geç kaldım'

'Öyle mi? benim için mi? bana yalan söyleme' dedi Mahidevran yüzüne aniden düşmüş kırgınlık ifadesiyle.

Mahidevran, Hürrem'in gözlerinin tam içine baktı. Öyle soğuk bakmıştı ki Hürrem tüm bedeninin buz kestiğini hissetti.

'Bana yalan söyleme zira sen bana her yalan söylediğinde kalbimin tam ortasını hançerler deliyor, onu paramparça ediyorlar ve beni nefes alamayacak kadar çaresiz bırakıyorlar.'

Kestane saçlı kadın, kızılların yanına yaklaştı ve saçını eline alarak hüzünle gülümsedi ve konuştu;

'Bu hayatta en çok çaresiz hissetmekten korkarım Alexandra'

Ve bir anda kızıl bukleler, sevgilisi tarafından çekildi. böylece yüzler birbirine değdi, gözler birbirine değdi, dudaklar birbirine değecekti... neredeyse.

'Bana bunu yaşattırırsan senden vazgeçirim, inan bana bunu yaparım. Zira bilirim ki sana verebileceğim en acımasız ceza bu olur; seni bensiz bırakmak.'

                            
                                ➳❦
                                    

Alexandra Larossa, hiddetle uyandı rüyasından. lakin başkalarının aksine o gördüklerinden korkmadı, korkması imkansızdı. Tüm yaşadıklarından sonra ve gördüğü kabuslardan sonra bu rüyaya korkması olası değildi, hem de hiç değildi.

Zümrüt gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve etrafına bakındı, elbette ki has odadaydı. Son günlerde hep olduğu gibi.

Genellikle rüyalarında hayatını kaybetmiş ailesini görürdü, Leo'yu görürdü.

Şimdi neden tanımadığı bir kadını görmüştü? üstelik has odada. baş başayken.

Kızıl saçlı kadın düşüncelerine dalmışken ne olduğunu anlayamadan aniden beline bir kol sarıldı, başını hafifçe döndürdüğünde Sülüman'ın uyku ve uyanıklık arasında bir halde olduğunu gördü ve gülümsedi. Bakışlarını adamın üzerinde gezdirdiğinde tuhaf hislere kapıldı.

Başarmıştı.

Söylediği gibi padişah'ı kendisine kul köle etmişti, hem de kısa bir süre içinde.

Ne demişti Nigar Kalfa; esas olan şehzade doğurmak.

Eğer şehzade doğurursa sultan olurdu, dünyaya hükmederdi.

Tek isteğiydi belki de bu.

Alexandra o an hiçbir şey bilmiyordu lakin dilediklerinin hepsi gerçek olacaktı.

Gerçi ne dilediğinize dikkat edin derler, bu diledikleri onu gelecekte mesut edecek miydi?

Bilmiyordu.

Alexandra, elini Sülüman'ın yanağına dokundurdu ve kulağına fısıldadı,'Sabah şerifleriniz katırlı olsun Sultanım'

                                  🫏

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 22 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

rüya kapanı, hürmahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin