28.Bölüm

2 2 0
                                    

Ege mutfakta bir şeyler yapıyordu, odadan çıkıp da yanına gitmedim.
Odada oturuyordum, saat yedi buçuktan beri gitmiyorum yanına. Yatağımda oturmuş, saatlerdir kitap okuyordum.

Kapıyı sessizce açtı, tam açmadı ama kenardan bana bakıp, "Kahvaltı yapacak mısın?" dedi. Başımı kaldırıp ona bakmadım, kitabımı okumaya devam ettim, "Feride, aç mısın, kahvaltı yapacak mısın?" dedi.

Ona göz ucuyla bile bakmadım, odaya girdi, "Evet ya da hayır de bari..." dedi.

Cevap vermedim, evet ya da hayır demedim ama gözlerinin içine bakıp, "Neden annen gibi defolup gitmiyorsun?" dedim.

Yutkundu, "O nereden çıktı şimdi?" dedi, kitabıma dönüp, sırtımı yatağın başlığına yasladım, "Birbirimizi annelerimizin geçmişlerinden vuruyorduk en son, yanlış mı hatırlıyorum?" dedim.

Yatağın kenarına oturdu, "Özür dilerim." dedi, ilgilenmedim. Elini elime doğru uzattığında elimi geri çektim.

"Kusura bakma, seni affetmeyeceğim." dedim, "Yalvarsan da, yakınsan da..."

Ege ayağa kalktı, "Esra aradı beni, açmıyormuşsun telefonlarını, neden? ." dedi. Kitabın sayfasını çevirdim, "Onlarla bir işim yok ne de olsa değil mi, görüşmem için yırtınan sendin." dedim. "Şimdi neden gelip bana Esra'nın telefonlarını açmadığımı soruyorsun?"

Yatağın diğer tarafına, yanıma doğru dolandı, o bana doğru yaklaşınca ayağa kalkıp kitabı komodinin üzerine bıraktım, odadan çıkıp lavaboya yürüdüm.

Onu o odada tek başına bıraktım, tıpkı dün akşam onun beni bıraktığı gibi...

Bir insanı geçmişindeki acılarıyla vurmak  onu kaybetmek için fırsat aramakla aynı şeydir.
Annesini hiç tanımamış, sadece fotoğrafını görmüş, kulaktan dolma bilgilerle kim olduğunu neden öldüğünü öğrenmiş biriyim ben.
Yıllarca, annemin benim yüzümden öldüğünü düşünmüş, kendi kendimi paralamıştım. Yeni yeni kabulleniyordum, annemin ömürünün bittiğini benim sadece ölümüne vesile olduğumu.

Şimdi Esra ve Fatma'dan başka gidecek kimsem yoktu, Ege'den sığınacak limanım da yoktu ama limanım beni boğmaya başlamıştı. Sürekli denizlere çekiyordu artık beni. Sürüklüyordu.

Lavabodan çıktığımda karşımda duruyordu, "Ben denizlerden çok korkuyorum, İstanbul'a gitmeyelim, taşınmayalım..." dedim.

Bir kenara çekilip mutfağa ilerledim, bir kahve yapıp bir sandalyeye oturdum. Ege gelip boynuma sarıldı, saçlarımdan öptü, kokladı, "Gitmek zorundayız, babam bizi orada bekliyor. Çok güzel bir ev ayarlamış, işlerimiz de hazır..." dedi.

"Sen gidersin." dedim, başını yana yatırıp yanağımı öptü, "Lütfen, beni yalnız bırakma." dedi.

Kollarının arasından çıkıp, "Sen beni yalnız bıraktın ama! Sabaha kadar uyumadım ben. O sözlerin çığlık çığlığa döndü kafamın içinde!" dedim. Bu sefer bağıran bendim, "Ben annemin ölümüne sebep olduğumu hissediyorum lan yıllardır, üstüne yamasını da sen yaptın!"

"Bana, 'annen gibi öleceksin' dedin. Canım yandı benim Ege, çok kırdın kalbimi. Defol git İstanbul'una, tek başına çürü orada!"

Karşımda bana şaşkın bir şekilde bakan adama baktım, "Ben annemi öldürmedim, onun gibi de ölmeyeceğim..." dedim. "Ama sen annen gibi olacaksın, onun gibi mutsuz olacaksın. Babam gibi, sevdiğin kadını kaybetmenin acısını yaşayacaksın. Bemsiz çürüyeceksin o İstanbul'da..."

"Feride..." dedi, "Defol git işine, gözükme gözüme!" dedim...

"Özür dilerim..." dedi.

"DEFOL! ÇIK EVDEN!"



Biten Aşka MektuplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin