3.Bölüm

26 2 1
                                    

Multimedia: 2 Cellos-Highway To Hell

İstikamet: KANADA

Alvin'i bulmam gerekiyordu. Nasıl bulacaktım? Çantamdaki kitaplara güveniyordum. Elle tutulur başka hiç bir şey yoktu. Param dahi yoktu. Çıldıracaktım artık. Benden büyük bir şey isteniyordu ve ben kimin istediğini bile bilmiyordum. Kim ayarladı tüm bunları? Neden beni seçti? Neden Alvin'in hayatı bana bağlıydı? 9 Eylül günü kim beni evden aldı? Bunca yıl ne olup bitti? Neden hiç bir şey hatırlamıyorum? Ben yokken Alvin'in hayatı nasıl yazıldı? Kim yazdı? Nasıl bu kadar güçlüyüm? Alvin'e yardım etmem gerektiğini nerden biliyorum? Ben neyim?

Aklımda ki soru işaretleri ile birlikte uyandığım binaya doğru koştum. Ordan çıkarken ne yaptığımın farkında değildim. Robot gibi hareket ediyordum. Artık düşünebiliyordum. Artık kontrol bendeydi ama böylesi zordu. Çok zordu.

Aklımdaki düşüncelerle koştururken şehirden uzaklaştım. Az kaldı. Burdan sağa ve sola... 1dk yanlış mı geldim? Hayır! Burada olması lazımdı. Neredeydi koskoca bina? Hayır! Hayır! Hayır! Lütfen! Öfkeyle volta atarken sakin olmaya çalıştım. Koskoca bina uçup gitmişti sanki. Derin bir nefes aldım ve şehre doğru yürümeye başladım. Ölü gibiydim. Sabaha yaklaşıyordu. Sahilde bir banka oturdum ve kafamı arkaya yaslayabilecek şekilde yayıldım. Düşünecek gücüm dahi kalmamıştı. Göz kapaklarıma daha fazla direnemedim.

Gözlerimi aralarken hafif sallantı hissediyordum. Tamamen açtım ve şaşkınlıkla oturduğum koltuktan kalkıp pencerenin önüne geldim. Ellerimi cama yaslayıp ağzım açık bakakaldım. Trendeydim. Karşımdaki koltukta horlayan bir kadın ve dizine yatmış küçük bir kız vardı. Gidip kadını sarsmaya başladım:"Pardon? Pardon? Uyanabilir misiniz? Pardon?"
Kadın gözlerini açtı ve bana soru soran bakışlarla baktı.
"Hanımefendi rahatsızlık verdiğim için özür dilerim, acaba bu tren nereye gidiyor?"
Kadın şaşkınca gözlerime baktı ve "Kanada" dedi.
Şok etkisindeki yüzüm yavas yavaş yerini bir gülümsemeye bırakırken koltuğuma oturdum.

Kafamı cama yaslamış giderken nefis bir kek kokusu aldım ve ardından karnımın gurultusu duyuldu. Karnımdan gelen haykırışı karşımda oturan kadın da farketmiş olacak ki elinde tuttuğu saklama kabını bana doğru uzattı ve nefis kokuyla bakışlarımı kaba çevirdim. Gerçekten açtım ve minnet bakışlarımı göndererek kekden bir dilim aldım ve teşekkür edip gülümsedim. Bir ısırık aldım ve gözlerimin kaydığını hissettim. Dilimimi hızla bitirirken hayatımda yediğim en güzel yemek olduğunu düşündüm. Sanırım o an hiç sevmediğim bir yemek bile olsa öyle düşünecektim. Bu iyi gelmişti. Beni baya bir idare ederdi. Çantamdan Alvin'in kitaplarından bir tane alıp okumaya başladım...

Tren durunca kafamı kitaptan kaldırdım ve yolcuların toplandığını görünce geldiğimizi anladım. Kitabı çantaya koydum ve sweatshirt ü giyip çantayı omzuma taktım, kapının önünde inmek için sıraya girdim. Hava kararmıştı ve trenden indiğimde biraz üşüdüm. Sweatshirtün fermuarını sonuna kadar çekip kapşonu başıma geçirdim. Ellerimi de ceplere koydum ve sağ cebimde bir şeyler hissetim. Çıkartıp baktığım anda bir miktar para görünce mutluluktan ağlayabilirdim. Olduğum yerde zıplamaya başladım ama yaptığımın saçma olduğunu farkedince durdum. Kafamı yukarı kaldırıp ellerimi açtım ve sitemkâr bir şekilde "En azından yardım ediyorsunuz!" diye bağırdım. Etrafımdaki birkaç kişinin bakışları bana çevrilince ellerime dizime çarpıp yürümeye devam ettim.

Cebimde iyi bir miktarda para vardı ama dikkatli harcamalıydım. Saat gece yarısını geçiyordu. Alvin'i bulma işini sabah yapmaya karar verdim. Öncelikle kendime barınacak bir yer bulmalıydım.

Bir otel buldum ve içeri girdim. Duvarda ki takvimi gördüğümde şu an 18 yaşında olduğumu anladım. 9 yıl... Tam 9 yıllık kayıbım vardı ama önemli olan benim yıllarım değildi. Alvin'in 9 yılı da kayıptı.

Resepsiyonda elini çenesine koymuş, uyuyan genç adamın önüne durdum ve zile vurdum. Bir kıpırdanma olmayınca zile üst üste vurmaya basladım ve en sonunda uyandı. Dikleşti ve kafasını bir sağa bir sola yatırıp çıtlattı. Hatta bildiğin kütletti.
"Buyrun?"
"Boş oda?"
Biraz kabaca oldu evet ama kibarlık düşünecek bir halde değildim. Genç adam kafasıyla arkada anahtarlara dolu duvarı gösterdi.
"Sence?"
"Beyefendi ne uzatıyorsunuz varsa verin yoksa yok deyin."
"Hanımefendi ne uzatıyorsunuz var olduğunu gördünüz alın anahtarınızı gidin." dedi beni taklit ederek.
"Beyefendi ben değil siz uzatıyorsunuz."
"Hala uzatıyorsunuz."
"Siz..." duvardan bir anahtar aldı ve "al git" der gibi uzattı. Gözlerimi hızla kırpıştırarak sakin olmaya çalıştım ve anahtarı elinden sertçe aldım. Anahtarı almamla kafasını tekrar avucunun içine alıp gözlerini kapattı.
"Beyefendi acaba hangi oda olduğunu söylemeyecek misiniz?" dedim sinirle.
Gözlerini dahi açmadan, "Üstüne bak." dedi. Baktığımda 16 yazısını gördüm ve hangi kat olduğunu sormadan asansöre doğru yürüdüm. Nasıl bir müesseseydi burası? Başka otel aramakla filan uğraşamazdım. Katlanmak zorundaydım. Asansör büyük bir gürültüyle geldi. Kapı sallana sallana açıldı. Sabır dilercesine gözlerimi hızlı hızlı kırpıştırdım. Asansöre geçtim ve hesap yaptım. Küçük bir binaydı. Her katta 10 oda olsa 16 numara 2.katta olurdu. 2 numaraya bastım ve kapı yine zar zor kapandı. Ardından bir ses geldi:

"Asansör bozuk!"

ve asansör durdu.

...

d9kuzHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin