Karanlığın, ruhu özgürleştiği bir dünya olduğunu, bunu hissederek kabul eden insanların var olduğunu biliyorum. İyi ve kötü olarak kesin çizgilerle ayrıldığımız bu dünyada ben tarafımı seçemeyecek kadar kaos içindeydim. Bende sonu güzel biten tatlı bir hikayem olsun ister miydim? Emin değilim. Sanırım zaten bunu istemezdim. Gidişat ise güzele yakın bile görünmüyordu. Benim ruhum karanlıkta kendini buluyordu. Benim ruhum güneşin yakıcı sıcağını ve ışığını istemiyordu. Benim ruhum ayın yansıttığı ışığa razıydı. Ayın güzelliğine vurgundu. Ben sessizliğin ve karanlığın var olma sebebi bile olabilirdim. Ay benim için yaratılmış olabilirdi.
Karanlığın ilhamıyla baş başa oturduğum mutfak masasında, elimde ki çatalı masaya ritmik bir şekilde vururken, duyulan bir diğer ses, nefes alışveriş sesiydi. Bu evde bir şey eksikti. Ruhumun özgürleşmesi için tek bir şey eksikti.
Ateş.
Ağır hareketlerle ayağa kalkıp, raflardan birinden bir mum aldım. Daha önce yakmış olduğum mumlardan biriydi. Üstünde bir çukur oluşmuş, ipi kapkaraydı.
Masanın üstünde duran siyah çakmağı elime aldım. Zaten kapkara olan ipi bir de ben tutuşturdum. Ateşin benliği haline gelmiş kırmızı ışık yüzüme vurunca yüzümde bir gülümseme belirdi. Mutlu olduğumdan değildi elbette. İyi hissettiğimdendi. Huzur mu? Hayır kelimenin tam karşılığı bu olamazdı. Sadece iyi hissetmiş olmanın bir hafifliği vardı üzerimde. Mumu yavaşça masanın üstüne bıraktım. küçük ateş oradan oraya savrulurken etrafına saçtığı ışık titreşimlere uğruyordu. Ateşin savrulmaması için nefesimi tutmak istedim. Gözlerimi kapattım ve nefesimi tuttum. Ama bir eksiklik hissetmedim. Kalp atışım hızlanmadı. Zorlanmadım. Sanki hiç nefes almaya ihtiyacım yokmuşçasına durabiliyordum. İçimde bir yerlerde biri bekliyordu sanki. Bana anlatacak bir hikayesi vardı. O yüzden dünyadan bağımı koparmamı ve onunla kalmamı istiyordu.
Duraksadım. Bunlar sadece bir kaç saniye içinde gerçekleş olmalıydı. Benim ruhumun eksikliklerini tamamlama çabasından başka bir şey değildi az önce düşündüklerim. Uyduruyor muydum?
Evet, uyduruyordum.
Bir süre sonra gözümü açtığımda mumda ki değişiklik beni çok şaşırttı. Beklemediğim bir şey olmuştu. Mumun ortasındaki çukur büyümüştü. Tahmin ettiğimden daha fazla nefesimi tutmuş olabilir miydim? Ya da sadece daldım, farkında olmadan nefes alıyordum aslında.
Başımı salladım bu düşüncelerden uzaklaşmak için. Benim dışımda nefes alan biri vardı. Mutfakta oturmuş sakinleşmeye çalışmamın bir nedeni vardı.
Katil olabileceğimi hiç düşünmemiştim. Mizacımda yoktu. Evet hak eden cezasını çekmeliydi. Gerekirse canı yanmalıydı. Ama birinin canını almak korkunç derecede büyük bir suç olarak geliyordu. O canı ben vermedim ben alamazdım. Aklım böyle çalışıyordu. Öfkeden gözü dönen insanların ne yaptığının farkında olmadan birinin canını alması mantıklı mıydı? Hayır. Öldürmek istemek diye bir gerçek vardı. Hepimiz çok öfkeli olduğumuz zamanlarda birinin ölmesini illaki istemiyor muyuz zaten?
Peki şimdi ben içerde bütün şerefsizliğiyle uzanmış, nasıl bulduğunu anlamadığım huzuruyla uyuyan adamın cezasını nasıl kesmeliydim? Nefesini keserek mi? Yoksa Canını alarak mı?
Canını alacak öfkem henüz yoktu, bunun farkındaydım. Anlık nefesini kesebilirdim ama bu da onu anlık korkuturdu sadece.
Öyle bir ceza olmalıydı ki bana çok öfkelenmeliydi. Benden nefret etmeliydi. Bana yaptığını başkasına yapmadan önce bir kere daha düşünmeliydi.
Belki hiç bir gelişim göstermeyecekti ama benim bir nebze içim soğuyacaktı. Ona güzel bir hediye bırakacak ve bundan keyif alacaktım. Evet yapmak istediğim şey tam olarak buydu.
Ne yapmak istediğimi, ne yaparsam yeteri kadar keyif alırım diye düşünürken pencereden dışarı baktığımda gördüğüm kırmızı SUV araç beni gülümsetti. Bu arabayı bana dakikalarca anlattığını hatırladım. Ben araba sürmeyi çok severdim. Ve bu araç kapımın önünde benim onu kullanmamı bekliyor olmalıydı.
"Öyle değil mi?"
Siyah deri montumu üstüme geçirdim ve salondaki orta sehpanın üstünden anahtarı aldım. Uyandığında ne kadar mutlu olacağını tahmin ettiğim adama bir bakış attım. Acıma ifadesi mi takınmıştım yoksa tiksintimi miydi tam olarak bilmiyorum. Zaten bunun bir önemi yoktu. Sadece bu hediyenin onun yüzünde nasıl bir ifade bırakacağını merak ediyordum. Bunu görmenin bir yolunu bulabilirsem o zaman nasıl bir ifadem olması gerektiğini önemseyebilirdim işte.
Anahtarı havaya atıp tekrar yakaladıktan sonra sert ve hızlı adımlarla salondan çıktım. Kapıyı açtım ve soğuk havanın yüzüme vurmasıyla gözlerimi kapattım. İçime çektim nefes kesici soğuğu. Bu mevsimde insanın ruhu üşüyordu adeta. En güzel suçlar bu mevsimde işleniyordu. En güzel cezalar bu mevsimde kesiliyordu. İnsan yeni bir şeylere bu mevsimde başlıyordu.
Sonbahar.
Ama ben bitişine gelmiştim. Sonbaharın son günlerindeydim. Bundan yaklaşık dört beş ay önce bastığım yerler alev alev yanarken ben yalın ayak evin içinde koşturuyordum. Ailemi arıyordum. Birinden bir ses duymayı bekliyordum. Birinden bir iz görmek için bütün evi aramıştım. Henüz her yer ateş içindeyken. Ben derin uykumda uyurken çoktan her şey kül olmuştu. Ama ben bulabileceğime olan umudumla, evin her yerini aramak istemiştim. Ne hissettim ne düşündüm, nasıl bir psikolojideydim, neden bana bir şey olmadı? Bilmiyorum. Söylenenlere göre ben bunları uyduruyordum. Şans eseri kurtulmuştum ve evde alevlerin arasında dolaşmamıştım. Ailemi aramamıştım.
Aradım.
Biliyorum. O gece dolunayda, ben ruhum bedenimden çıkarcasına bir acı içindeyken ailemi aramıştım.
Şimdilerde ise bu müstakil evi yeniledim. Ailemin ruhu vardı bu evde. Onları burada bırakamazdım. Kapının önündeki büyük araca baktım. Hayalim böyle bir araba sahibi olmaktı. Arabanın beni özgürleştireceğine inanırdım. Uzaklara gitmemi kolaylaştıracağından mıdır bilmiyorum ama hep araba sürersem bir arabam olursa kuş kadar özgür olabileceğimi düşünürdüm.
Ağlamaklı çıkan sesimle gülümseyerek, "Eski günleri yad edelim mi?" diye sordum. Cevap almak isterdim. İnsanlar susmuş olsa da nesneler konuşsaydı keşke.
Arabaya bindim. Derin bir nefes aldım. Arabanın kokusunu içime çektim. Eğer benim olsaydı ne kadar üzülebileceğimi düşündüm. Bir dakika, benim artık kaybedecek hiçbir şeyim yoktu. En güzeli de bu değil miydi? Cesaretin temeli bu duygu değil miydi zaten?
Otomatik aracı çalıştırdım ve hemen gaza basıp şiddetli bir ses çıkarıp kayarak ana yola çıktım. Yavaş yavaş hızlanıyordum. Acelem yoktu. Tadını çıkarmam gereken bir andı bu. Müzik sistemini anlamaya çalıştım. Elimi tuşlarda gezdirdim. Hangi tuşa bastım bilmiyorum ama bir şarkı açıldı. Farklı enerjisi olan bir şarkıydı. Nefes alan bir şarkıydı sanki. Bundan sonra, tamda bugünden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının bir mesajı gibiydi. Tıpkı bu arabayla beş yüz metre ilerdeki ağaca vurduğumda arabanın asla eskisi gibi olamayacağı gibi.
Ölürsem güzel. Ben ve çevremdeki herkes adına iyi bir gelişme olabilirdi.
Ama ölmezsem, cehennemi bulana kadar durmazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cehennem Kapıları
FantasíaYüzyıllardır insanları korumak için varlığını sürdüren ve neslini devam ettiren Öncüler, bu sefer kendilerini korumaları gerektiğini öğrenir. Bir katil vardır ve bu katilin kim olduğunu bilmemelerinden daha kötüsü ise ne istediğini bilmemeleridir. C...