"Sarı Pekka'nın o boyuyla sevgilisinin olması bile garipken herifin bir de metresi varmış." diye kendi kendine mırıldandı Mia. Cümledeki 'sevgili' ben oluyordum. Ağlar gibi garip sesler çıkarıp kafamı masaya vurdum birkaç kere. "Ay! Canım benim sana bir şey demedim." diyerek elini başımın altına yasladı.
Loren sabahtan beri telefonumdan yükselen şarkıyı kapatıp bağırdı. "Off! Takuma cücesinin ardından the other woman gibi bir şaheser dinlemeni oldukça saçma bulduğumu belirtmek isterim aşkım birtanem." Kafamı Mia'nın elinin üzerinden çekip sırtımı ikili sandalyeye dayadım.
"Ben mi daha güzelim yoksa Emma mı?" Reika duyduğu en saçma soruymuş gibi yüzünü buruştururken, sinirlendiğini belli eder gibi saçlarını çekiştirdi. "İnsanı güzel yapan yüz hatları değil, sahip olduğu kişiliktir. İsterse 'Kainat Güzeli' olsun, bu istediği erkeği elde etmek için kendisini metres konumuna düşürdüğü gerçeğini değiştirmez. Şimdi takılıyorlar, peki ya sonra? Ciddi bir ilişki düşündükleri anda aralarında hiç bitmeyecek olan bir şüphelenme durumu başlayacak. Karma onları bulacak. Eğer bulmazsa..." saçlarını kulağının arkasına sıkıştırıp gülümsedi. "Ben bulurum. Kimse benim arkadaşımı üzemez."
Ayakkabılarımı çıkarıp bacaklarımı oturduğum sandalyenin üzerine koyarken, kollarımı dizlerime sarıp gülümsedim. "Erkek seçimlerim bok gibi olsa da arkadaş seçimlerimde slaylemişim açıkçası." Anita söylediğime gülüp saçlarımı okşarken yanağımdan öptü. "Ha şöyle! Bir erkek için ağlamanı oldukça varotik buldum Sayın Takato." Tam cevap verecekken gelen motosiklet sesiyle kafamı kampüsün girişine çevirdim. Kaskın ardından bile kim olduğu kolayca anlaşılırken çoğu kişinin bakışlarını üstüne toplamıştı bile.
"Geldi seninki." Loren konuştuğunda bakışlarım hâlâ Daniel'daydı. "Nereden benimki oluyor?" Hepsi güldüğünde bakışlarımı çektim. "Nasıl nereden? Götle don gibi geziyorsunuz." dedi Mia. "Alakası yok. " diye reddettim.
Koca Furuya'yı en son evine gittiğimiz gün görmüştüm. Mutfağa girdiğinde ona uzun süre gülmüş, "Kedi öldüremedi, şimdi de sen mi deneyeceksin?" diye dalga geçmiştim. Fakat yaptığı onigiri o kadar güzeldi ki, sırf dediğim lafları yutmamak için parmaklarımı yalamamıştım. Orasının bir öğrenci evi olduğunu unutmak tamamen benim hatamdı.
"Naber Kızıl?" Hemen arkamdan gelen sesle yerimden sıçradığımda korkuyla elimi kalbime götürdüm. "Ne yapıyorsun be deli manyak!?" Kendi kendime düşünmeye o kadar dalmıştım ki onun ne zaman motosikletten inip, yanımıza kadar geldiğini görmemiştim bile. Sırtımı yasladığım tahta sandalyeye kollarına dayamış, hemen yanımdan suratıma bakarak sırıtıyordu. "Ne gülüyorsun yavşak?" diye bağırdığımda yalandan suratını buruşturup, tek eliyle kulağını kontol etti. "Yine formdasın."
Kızlar kıkır kıkır gülerken yeni fark ediyormuş gibi onlara bakıp ufak bir baş selamı verdi. "Gitsene sen bi. Özel bir şey konuşuyoruz şurada." Kaşlarını çattı. "Yanımda konuş. Özel mi var bizim aramızda?" Loren, ellerini ağzının kenarına siper edip ses çıkarmadan inler gibi yaptığında, masanın altından bacağına vurdum. "Offf! Bunaldım. Darlama beni bi ya."
Elini saçımın ucuna atıp lülelerini kıvırdı. "Hayrola? Sarı Pekka'dan sonra porsiyon mu büyük geldi?" Hazırcevaplığına ağzım açık kaldığında diyecek bir şey aradım. Bulamayıp daha da sinirlendiğimde tekrar cırladım. "Parçalarım seni."
"Şu tırnaklarla mı? Lütfen." Yüzündeki arsız gülümsemesi ikinci bir ten gibi yerindeyken onunla nasıl baş edeceğimi düşündüm. Ya da edip edemeyeceğimi.