Deniz tavşanı

16 1 29
                                    

Çocuk, prens ile aralarında bir şey olmadığını, kendisini kıskanacak konumda olmadığını ve kızın sevgilisi olduğunu söyledi. Prens duyduğu şeyden sonra kız ile tanışmak istedi canının yanacağından habersizce.

Ve işte kız ile tanışmaya gittiğinde olanlar oldu.

Kız ile tanışmaya gittiğinde kızın, canından bile çok sevdiği eski platoniği hannah olduğunu
gördü. İkinci bir şoku daha kabul etti prens. Orada öylece donup kaldı. Canı yandı fazlasıyla.

Biraz da olsa hava almak adına, ailesine dahi haber vermeden, karaya çıkmak için toparlandı prens. Belki de geri dönmeyecekti. Ve bu olanak için ailesine ufak bir not bıraktı.

Ona seslenenleri umursamadan, nereye gittiğini, karada ne yapacağını, hangi kıyıya vurulacağını bilmeden düşünceli ve ağlar gözlerle ilerliyordu. Tüm sevdiklerini geride bırakmıştı, bırakması gerekiyordu.

Ailesi bile istemeden zarar veriyordu ona. İşte küçük prensimizin hikayesi şimdi başlıyordu.

Dalgaların yoğunluğu artmış, kraliyetten gelen sesler kesilmişti. Artık okyanusun içindeki hiç bir sesi duyamayacağı noktaya gelmişti. Yaklaşıyordu yeryüzüne...

"Huh! Burası çok göz alıcı." Diye söylendi, gözlerini ovuştururken. Aniden içine dolan huzur ile soluklandı, soluklanmak için oksijene ihtiyacı varmış gibi.

Tam keyfi yerine gelir gibi olduğu anda, daha bir kaç saat önce yaşadığı olay gelip yeniden sulu sulu bakmaya başladı etrafa. Kafasını yana çevirdiğinde, parlayan bir ada gördü. O kadar büyüleyici gözüküyordu ki, rengarenk ağaçlar, rengarenk çiçekler, havada uçuşan periler.

Bir an olsun oraya gitmek için yüzmeye başladı. Fakat "acaba beni kabul ederler mi?" Diye düşünmekten kendini alıkoyamadı. Dışarıdan hiç öyle bir adaya benzemiyordu. Hatta o kadar huzur veriyordu ki korsanlar bile gelse kabul ederlermiş gibi bir hava veriyordu.

Hızla adaya yüzmeye başladığında, içindeki burukluk yavaş yavaş azalmaya başladı. Ama her hatırladıkça, aklına geldikçe daha da batıyordu sanki kalbine acı.

Adanın kıyısına vardığında, unuttuğu bir şey olduğunu fark etti. O havada uçuşan periler gibi ayakları yoktu ki onun. Bunu fark etmesi biraz geç olmuştu, hatta baya geç olmuştu. Çünkü kıyının sonuna sürünerek gelmişti bile.

Suya ihtiyacı olduğunu anladı. Ama yeniden aklına gelen o şeyle burada ölmeyi bekledi. Tüm yaşanmışlığı gözünün önünden şerit misali geçti. İçinden onlara lanet okuyup, kuyruğunu hafifçe çırptı. Suya ihtiyacı olduğunu bilse bile yardım çığlığı atmadı. Solungaçları hızla inip kalkarken, panik yapmadan gözlerini yumdu.

Belki bir daha hiç açmamak üzere, belki de bir mucizeye göz açmak üzere.

•••

Hikayemizin bir diğer başrolü ise, periler ormanının hükümdarı Kim Taehyung. Prensimizin aksine, bir ailesi yok. Ama koskoca ada onun için bir aile gibi.

Ada dışarıdan göründüğü gibi değil, daha da fazlası. İçerisine giren adanın güzelliğinden sarhoş oluyor, üzgünlük çekmiyor, kavga, sıkıntı, stres duymuyor. Herkesin saklanmak için kaçtığı bir ada orası.

İsmi 'periler ormanı' fakat içerisinde yalnızca periler yok. Elf'ler, insanlar, hayvanlar ve olağanüstü bir çok canlı yaşıyor orada.

Ocean Prince | taekookWhere stories live. Discover now