Sonsuz okyanusun en derinlerinde bir yaşam düşünür müydünüz? Sizce okyanusların altında canlılar var mıdır? Bence evet. Ve size şimdi tüm okyanusların sahibi olan, deniz erkeği Jeon Jungkook'un hikayesini anlatacağım.
Hint okyanusu'nun derinliklerinde bulunan krallığın prensiydi hikayemizin başrolü. Küçük yaşlardan beri ailesinin göz bebeği olarak büyütülen prensimiz, sıkıntılı bir çocukluk çekmemişti. Yani en azından bu böyle biliniyordu.
İnsanlara söylemeye korksada, vardı sıkıntıları. Hemde büyük sıkıntıları vardı. Su tanrısı olarak bilinen bay Jeon'un, asalet tanrıçası olarak bilinen bayan Jeon'un oğluydu.
Soyu oldukça şehvetliydi. Büyükannesi'nin ünvanı, büyükbabası'nın ünvanı, amcalarının, teyzelerinin ünvanı derken koskocaman bir kraliyet ailesine prenslik yapıyordu.
Tek torun değildi, ama en çok sevilen torundu. Bu yüzden kuzenleri tarafından hiç sevilmez, sürekli zorbalığa uğrardı. Her ne kadar kraliyet ailesine prenslik yapsada bazı zorluklar çekiyordu. Özgür bir genç değildi mesela.
İstediği gibi hareket edemiyor, istediğini yiyemiyor, istediği ile takılamıyordu. Ailesi çok katıydı, çocukluğundan beri arkadaşlarıyla eğlenmesine izin vermiyorlardı. Kraliyet ailesine yakışır bir şekilde yaşattırmaya çalışıyorlardı(!).
Çocuklar dışarıda çocukluğunu yaşarken, öylece onları izleyip kahkahalarına gülümsüyordu Jungkook. Hayattaki tek istediği şey özgürlüktü. Okyanusun içerisinde istediği yerleri gezip görmek. Bazen karaya vurmak, insanları uzaktan izlemek.
Bir gün bu durumdan çok sıkılmış ve ailesinin gözleri önünde yere çökerek ağlamıştı küçük prens. İçindekileri haykırmış, artık özgür olmak istediğini söylemişti. Ailesi onu dinlemiş, onu korumak için böyle davrandıklarını belirtmiş ve yalnız arkadaşlarıyla gezip tozma fikrini kabul etmişti.
Onu korumak için böyle davrandıklarını dile getirmişlerdi. Ama Jungkook'un uğradığı tacizlere göz yumuyorlardı. Acı çektiğini görmüyorlardı bile.
O günden sonra prens biraz da olsa rahatlamış, arkadaşlarıyla gezmiş, hatta aşık bile olmuştu. Evet, prensimiz bir deniz kızına aşık olmuştu. Hemde çok fena ya da kendisi öyle sanıyordu.
Biraz arkadaş ortamından bahsedelim. Prensimizin bir düzgün arkadaşı vardı. Düzgünden kastım, onu gerçekten seven, tüm benliği ile dost olan tek bir kişi vardı. Sürekli onunla gezer, onunla yer, onunla içer, onunla ağlar ve onunla gülerdi. Kardeş gibiydiler.
Tek sığınacağı kapıydı prens için. Tabii ki ondan başka arkadaşları da vardı ama sadece arkadaştı işte. Herhangi bir işe yaramışlıkları yoktu. Sadece prense dert yakınırlar, İnci isterler, işlerini hallettirirlerdi. Kısacası çıkarcı dostlardı.
Arkadaş ortamında prensi sevenler olduğu gibi sevmeyenlerde var idi. Prensimizin en büyük düşmanı, sevdiği kıza aşık olan Mingyu. Aslında o kız ile Mingyu sayesinde tanışmışlardı. Fakat bir hırs uğruna aynı kızdan hoşlanmaya başlamışlardı.
Bana soracak olursanız, prensimiz kıza gerçekten aşık değil. Dediğim gibi sadece hırs uğruna takıntı yapmış durumda. Ve ayrıca mingyu denilen varlık prensimizin eski sevgilisi.
Belki de hırsları bu yüzdendir. Fakat kızın her ikisinede yüz verdiği pek söylenemez. Kız aşka kapalı olduğunu ve eğer olursa da bir kadın ile birlikte olmak istediğini söyleyip duruyormuş.
Aradan yıllar geçiyor. Ve prensimiz şu anki olduğu yaşına, yani 22 yaşına basıyor. Nihayet o kızı unutmayı başarıyor. İçindeki yangını söndürüp, aşktan uzaklaşmaya çalışıyordu.
Ama o aşktan uzaklaştıkça, aşk ona daha çok yaklaşıyordu. Aşk dibine kadar girip karşısına bir adam çıkarttı prensin.
Evet, bir oğlan çıktı karşısına. Ve bunca zamandır duygularını fark edemeyen prens, erkeklere karşıda bir şeylerin kabardığını fark etti. Sanki gerçek aşkı bulmuş gibi hissediyordu. 'İşte bu sefer doğru çukura ayak attım.' Diye söylüyordu her seferinde içinden.
Hoşlandığı oğlanın çok anlatılacak yanı yoktu. Tek gideri yakışıklı ve kaslı olmasıydı. Herhangi bir kraliyetten değil ya da tanınan, bilinen biri değildi. Rastgele okyanusta çarpıştığı deniz erkeğiydi.
Ama ilgisini çekmişti işte prensin. Kalp değil mi bu? Ota da konar, öhm neyse.
Oğlan, çok yakın davranıyordu prense. Kendisine yasak olan şeyleri yapmakta zorluyordu. Aslına bakılırsa dışarıdan, prens ile sırf kraliyetin başına geçmek için flörtleştiği belli oluyordu. Ama tabii prensimiz aşık olduğundan bunu görmüyordu.
Aralarındaki ilişkinin bir adı yoktu. Prens sevgili olmak istiyor, çocuk henüz değil diyip geçiştiriyordu.
Bir gün prens, babası ile konuşurken, arkadan geçip giden sevdiğini görür yanında bir kız ile. Başta olayı kavrayamayıp büyütmek istemez fakat, işin ciddiliğini anlayınca çocuktan hesap sormaya gider.
Çocuk, prens ile aralarında bir şey olmadığını, kendisini kıskanacak konumda olmadığını ve kızın sevgilisi olduğunu söyledi. Prens duyduğu şeyden sonra kız ile tanışmak istedi canının yanacağından habersizce.
Ve işte kız ile tanışmaya gittiğinde olanlar oldu.
Ben geldiim mini bir fic getirdim Bugün aklıma geldi ve yazdım okunacağından da ümitli değilim açıkçası
🧜♂️🧚♂️
YOU ARE READING
Ocean Prince | taekook
Fiksi Penggemar"Siz her gördüğünüz kişiyi böyle öper misiniz?" "Sen farklısın."