4 yıl önce yeni taşındığım bu yere alışmak zor gibi gözükse de, okulun ilk günü benimle eve kadar yürüyen donghyuck bu düşüncemin ortadan kalkmasına yardımcı olmuştu. başta çok samimi olmasakta ilerleyen zamanlarda ona fazlasıyla bağlanmıştım. ailelerimiz de yakınlaştıkça birbirimizin birçok şeyine tanık olup, öğrenmiştik.düşünüyorum da, eğer yeni geldiğim zaman hyuck benimle yakınlık kurmasaydı, şuan ki gibi olur muydum? yoksa vicdan azabından kurtulamayıp eski hayatıma devam mı ederdim? tam olarak hangisi olur kestiremiyordum ama tahminimce ikinci seçenek olurdu.
lise zamanlarında yeji ile yanlışlıkla kurduğum yakınlık yüzünden kendimi birçok kötü olayda bulmuştum, ama kolayca sıyrılıyordum çünkü okulun sahibi yeji'nin babasıydı. tabi ki hazıra konmak hoşuma gitmişti ve onunla iletişimi kesmemiştim. ta ki hiç beklemediğim bir olay olana kadar.
yeji bir kıza olması gereğinden fazla takıntılıydı. onunla hiç kimseyle uğraşmadığı kadar uğraşıyordu, hatta bir keresinde onu bıçakla tehdit ederken görmüştüm ve o zaman ondan korkmam gerektiği anlamıştım. kızın adı jiwoo'ydu, okulda burslu öğrenciydi. dizilerde olan klasik yaşantıdan biriydi belki de ama o tarz hikayelerde başroller sonda ya mutlu olurlardı ya da yaşanan zorbalıktan kurtulurlardı.
jiwoo ikisini de beceremeyip intihar etti.
intihar mıydı bilmiyordum, sadece intihar denmişti ama intihar ettiyse de yeji yüzünden olduğuna yemin edebilirdim çünkü aralarında ki uyumsuzluk ve anlaşamamazlık korkunç derecedeydi.
bu yüzden onunla her türlü iletişimimi kesmiştim. nasıl şimdi en yakın arkadaşımla yakınlık kurmuştu hiç emin değildim ama artık geçmişe bakmak istemiyordum, çünkü eğer birşey kaybettiysem de çoktan kaybetmiştim. sadece şuan ve gelecekte kazanacaklarım önemliydi.
hyuck yaklaşık 10 dakika önce beni arayıp aşağıda beklediğini söylemişti. birlikte yürümek istediğini anlamıştım, bu yüzden kalın bir ceket giymeyi es geçmemiştim. 5 dakikadır yürüyorduk. konuşmaya utanıyordum, o da konuşmuyordu. ama sessizliği ilk bozan o olmuştu.
"birşeyler yemek ister misin? akşam yemeğini yedin mi?" iki sorusunun hangisine cevap vereceğimi düşünürken birşey demeyerek sadece başımı olumlu anlamda salladım.
"sen açsan yiyebilirsin." ellerimi cebime koydum. yeni yağmur yağdığı için etrafa sinen toprak ve çimen kokusunu içime çektim. bu koku en sevdiklerimdendi, her yağmur yağdıktan sonra kendimi dışarıya atardım bu yüzden.
"yok, aç değilim." gecenin bir vakti olduğu için sokaklar kalabalık değildi. bulunduğumuz yer fazlasıyla ıssızdı, sadece ikimiz vardık. bu gerilmemi sağlamıştı ama korkmuyordum.
donghyuck bir anda olduğu yerde durunca ona uyum sağlamak adına bende durdum. cebinden ince bir kolye çıkardı ve havaya doğru kaldırdı. tam olarak ne olduğunu anlayamamıştım. bana mıydı?
"bir önceki okul gezisindeyken almıştım bunu. doğum gününde verecektim aslında ama o gün birlikte kutlayamadığımız için evde bir yerlere atmıştım. dolabımdan çıktı geçen gün, ne zaman versem diye çok düşündüm ve en doğru zamanın bugün olduğuna karar verdim." gümüş zincirli kolyeydi, ucunda küçük bir kelebek vardı. çok zarif duruyordu. bu kadar ince düşünmesi hoşuma gitmişti doğrusu. genelde limonlu kekten başka birşey almazdı.
"takmamı ister misin?" başımı sallayıp omzumdan geriye düşen saçlarımı havaya kaldırdım. eli tenimle temasta bulunduğunda heyecandan kalbim deli gibi atsa da dizginlemeyi başarmıştım. şuan sakin olmalıydım.
"teşekkür ederim." gülümseyip bir kolyeye bir hyuck'a baktığımda o da gülümsedi. "yakıştı." utandım. normalde utandığımda yüzüm asla kızarmazdı ama şuan kızardığına yemin edebilirdim.
rezil olmuştum.
olduğumuz yerde daha fazla durmayarak yürümeye devam ettik. deniz kenarına gidene kadar biraz konuşmuştuk, aramızda ki soğukluk biraz da olsa durulmuştu.
her zaman ki yerimize doğru ilerlerken dolu olduğunu fark ettim. hyuck'ta fark etmiş olacak ki kaşları çatılmıştı."yerimizi kapmışlar!" o, sinirle karışık sitem ettiğinde gülüp etrafa bakındım. başka bir yer daha vardı. "şuraya oturalım, orası boş." donghyuck dediğimi yapıp peşimden gelmişti.
hava esiyordu ancak aşırı soğuk değildi. ya da giydiğim kalın ceketim beni yeterli derecede koruyordu. eğer giymeseydim uzun süre hasta yatabilirdim.
"iyi ki gelmişiz, yoksa evde boynumu koparacaktım sıkıntıdan." kendi dediğime gülerken onun sadece bana bakarak gülümsediğini fark ettim. "neden öyle bakıyorsun?" omuz silkip bakmaya devam etti. tanrım bugün utanma günümde miyim?
"sana bakmayı seviyorum." ya sabır, niye tuhaf tuhaf konuşuyordu ki? şimdi geçirecektim karnına.
"ne demek o?"
"senden hoşlanıyorum." güldüm.
bir saniye,
tam olarak ne dedi?"ne?"
"senden çok uzun süredir olmasa da hoşlanıyorum." şaka değildi?
tanrım, bayılacağım galiba!
"biliyorum tuhaf oldu bir anda bunu söylemem, ama son birkaç haftadır kendimi hep sana bağlı buluyorum. yeji'den ayrılma sebebimde buydu aslında. onun sadece yüzü hoşuma gitmişti, güya aşk olarak adlandırdım ama değildi." ellerim buz kesmişti. heyecandan mıydı emin değildim.
"bana karşı itirafta bulunduğun için teşekkür ederim. eğer sen yapmasaydın ben hiç yapamazdım." yutkundum. tabi ki bunu beklemiyordum, çok ani olmuştu.
"hyuck, sana söylediğim için yapmıyorsun bunu değil mi?" hemen başını iki yana salladı. "öyle olsa sana söylerdim seo." başımı eğdim.
ne diyecektim?
aklımı okumuşcasına soruma cevap verdi. "birşey demene gerek yok, ben sadece birbirimize karşı aynı duyguları beslediğimizi söylemek istedim." gülümsedim.
"ne yapacağız o zaman?" başımı kaldırıp ona baktım, o da bana baktı. "bu kabul ettiğin anlamına mı geliyor?" dudaklarımı birbirlerine bastırıp yavaşça başımı salladım.
"seo, ciddi misin?"
"salak, ciddi olmasam neden kafamı sallayayım?" hyuck şok olmuşcasına elini ağzına kapattı. "bunu beklemiyordum, beni terk edersin sanmıştım." göz devirdim.
"çok istiyorsan beklentini gerçekleştirebilirim?" ellerini havada sallayıp hızla omuzlarımı tuttu.
"sana yemin ederim, eğer seni az da olsa üzersem dünyanın en göt insanıyım!" bağırmasıyla etrafa bakındım. kimse birşey duymamıştı bile.
"beni üzemezsin lee donghyuck." dediğime gülüp yüzüme yaklaştı. anlık yakınlaşmamız heyecanlanmama sebep olsa da sıkıntı etmeyerek ona ayak uydurmaya çalıştım. kalp ritimlerimi duyduğuna yemin edebilirdim.
"gözlerin çok güzel." omuz silktim, uslanmadan söylemeye devam etti. "gözlerin diyorum seo, cidden güzeller." gülümsedim ve başımı salladım. "biliyorum." o da gülümsedi.
"şimdi biz neyiz?" göz devirdim dediğine. en klişe cümleyi kurmuştu bile. "hyuck cidden döverim, bir kere drama yapmasan olmayacak." başını salladı. "drama ruhumda var. eğer yapmazsam işim rast gitmez."
derin nefes aldım. sanırım eskisinden daha yakın olacaktık.
"teşekkür ederim, şahsen reddetmenden değilde aramız eskisi gibi olamaz diye korkuyordum." tebessüm ederek elimi tuttu. "aramız eskisinden daha iyi olacak."
"söz mü?" başını salladı ve elimin üzerine ufak bir öpücük bıraktı. "söz." gülümsedim.
eskiden olsa arkadaşlıktan sonra yaşanılan ilişkiler bana göre değil derdim. ama hyuck zamanla tüm düşüncelerimi değiştirmişti.
o farklıydı, çok farklı. gözlerine her baktığımda sevgiyle beraber birçok duyguyu görebiliyordum.
☀️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sweet nothings | lee donghyuck
Fanfiction"gözlerin diyorum seo, cidden güzeller." gülümsedim ve başımı salladım. "biliyorum." lee haechan x girl