0.1

17 2 0
                                    

başlama tarihlerini alayım

🎶blow - jackson wang🎶

***

Bölüm 1 : "taste like cigarettes"

tadı sigara gibiydi. onun yanında olduğum her an sigara köklerime işliyordu. sanki o içmiyor da ben çekiyor gibiydim içime. ağzı ya da eli hiç boş durmazdı. mutlaka bir dal olurdu onunla. sigarayı yoldaşı olarak seçmesi ne kadar ironikse benim ona aşık olmam o kadar ironikti. eğer ileride bir gün olursa, ondan ayrılacağım, işte o gün sigaraya başlayacağım. çünkü bizi birbirimize bağlayan hayali bir çizgi yoktu, biz gerçeklerin çocuklarıydık ve bu görev sigaraya verilmişti.

daha yeni yeni onu tanıdığım günlerde, her zamanki gibi enerjikti, iştahım bugün çok açık demişti. dışarı yemeğe çıkacağımızı zannetmiştim ama tek yaptığı yağmurun bardaktan boşalırcasına yağdığı o sabah beni titretirken sigarasını içmesiydi. ben onun kolundaki damarlara yükselirdim, ya da ellerine. çok hoşuma giderdi. normal insanlar da birilerini beğenirdi mesela, bazı vücut hatlarına yükselebilirlerdi. ama bu yapılı bedenin içindeki zihin yaktığı sigarasının ateşine yükseliyordu. nelerden hoşlanırsın sorusunu sormak klişedir ama sormuştum işte. bana dakikalarca elindeki sigaranın güzelliğini anlatmıştı. çakmağı değdirdiği anda çektiği dumandan sonra ateşin çıkartığı çıtırtı seslerini duymak, ateşin sarılmış tütünün üstündeki kağıdı zikzak çizerek parçalaması ve uzunca çektiğinde tutunmaya dayanamayıp yere düşen küller onun mutluluk sebebiydi.

ilk tanıştığımızdan daha doğrusu onu ilk gördüğüm andan beri çok az kez kokusunu duyabilmişimdir. kendi kokusunu. sanki kendi kokusuna bulaşmasın diye yukarı doğru üflerdi dumanı ya da rüzgarın tersi yönüne ama o koku ona yapışır kalırdı. o da bundan gocunmazdı, üstüne parfüm sıkmazdı.

"haechan-ah"

duyduğum sesle telefondaki elime ilişti gözlerim. onun sigara içmesini beklerken telefonundan oyun oynuyordum ama dalmıştım, ne zamandır oyunu kaybettiğim sayfada beklediğimi bilmiyordum. bir bakış atarak bunu fark etmediğini anlayınca, normal bir haldeymiş gibi davrandım.

"mark?" tekrar ağzına yerleştirdiği dala bakarken dediğini duymamış gibi yaptım.

"bu akşam bana yemeğe gel. "

derince bir nefes çekip yarım ağız gülümsedi. ne saçmalıyorsun der gibi bakıyordu.

"sana?" ses çıkarmadım.

"sana mı geleyim?" başımı salladım. o da başını anlamış gibi salladı. yüzüne baktım. gülmeye başladı.

"ya haechan-ah!"

sorgular şekilde yüzüne baktım.

"ne bakıyon yarram gibi bakıyosun yüzüme, yapma!"

birkaç saniye boş boş bakıp gülmeye başladım, o da gülmeye başladı.

"neresi?"

"evim mi?"

"yok, nerde yaşıyorsun?"

"evimi soruyorsun işte," sözümü kesti.

"hayır, evini sormuyorum. haechan-ah, insan hak ettiği yere evim der. "

histerik bir gülüş attım. benimle konuşurken sigarasının nerdeyse bitmek üzere olduğunu fark etmemişti, ki dalı tuttuğu parmağı yanmaya başlamıştı ama hala bir şey yapmıyordu. güldüm ve elindeki izmariti yere atıp üstüne tükürdüm. sonra da ayağımla üstüne bastım.

"hak etmediğimi nerden biliyorsun, belki de ben oraya aitimdir?"

dediğim sözü onaylamayıp kafasını eğerken sigarasına tükürdüğümü fark etti. genelde buna çok sinirlenirdi. konu dağılsın diye yaptığımın farkında değildi.

all the way, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin