Kaza

85 10 5
                                    

Özür dilerim.
Evet, neden özür dilediğimi ilerleyen dakiklarda anlayacaksınız.
Daha önceden de belirtmiştim ama umarım bu yapacağım hikayenin ambiyansını bozmaz sadece kafamda senaryo kurup bunları yazıya döküyorum ve biraz da aksiyon istedim 🤷‍♀️
İyi okumalar :,)

Genelde böyle sahneleri bölümün sonuna yazıp, bombayı öyle patlatırdım. Hepsini bir bölüme yazmak şuan benim için de garip jgsfgsjgfsh

✴✴✴

"Ben seni burada indiriyorum, karşıda geçmen yeterli bak."
Enes'in gösterdiği yere baktığımda ilk önce restoranı, ardından restoranın bahçesinde oturan Doğu'yu gördüm. Tabi kalbim nasıl atıyor, böyle göğüs kafesimden çıkacakmış gibi.
"Tamam buradan sonrası bende."
"Bir de yenge-" Enes yüzüme bakıp güldü. "Başındaki bandı çıkarsan mı artık?"
Sarı fosforlu saç bandıma takmıştı ha bu da. Bandı çıkartıp üstüne attım.
"Sen tak belki yakışır."
Enes gülmeye devam ediyordu. Bende arabadan inip kapıyı kapattım.

Merak etmeyin, normal kapattım. Çarpmadım.
"Hadi size iyi eğlenceler yenge." Göz kırpmasının ardından ona ters bir bakış attım.
"Tamam hadi."
Enes bir kez daha gülümseyip sokakta gözden kaybolurken derin bir nefes aldım.
Kalbim deliler gibi atıyordu, yanağım alev almıştı ve ellerim terlemişti. Yine de kendimi toparlayıp yeniden arkadaşlarıyla konuşan Doğu'ya baktım. Yüzümdeki sırıtma genişledi.
Bu çocuğu seviyorum aga.

Dikkatlice sağıma ve soluma baktıktan sonra yaya geçidine adımımı atmıştım. Daha ben ne olduğunu anlamadan restoranın yanındaki sokaktan bir arabanın dönme sesini duydum. O tarafa baktığımda her şey için çok geçti.
Araba son sürat üzerime doğru geliyordu.

*Adal'dan <3*

Gelen ses ile restorandaki herkes yola doğru döndü.

Görebildiğim kadarıyla genç bir kadın yaya geçidinden metrelerce öteye savrulmuştu. Araba ise trafik lambasına çarpmıştı, dumanlar çıkıyordu.
Tabi herkes ayaklanıp oraya doğru koştu. Ben ve arkadaşım Oğuz yerde yatan kızın yanına gittik.

"Doktor olan yok mu?"
"Ah ah, çok da genç."
"Ölmemiştir değil mi?"
"Başı kanıyor. Umarım ciddi bir şey yoktur."
Genç kızın siyah saçları başından akan kanla ıslanmıştı. Oğuz kendini öne attı. "Ben ilk yardım biliyorum!"
Nabzını ölçmek için parmaklarını kızın boynuna dayadı, kalabalıktan sesler gelmeye devam ediyordu.
"Yaşıyor mu?" diye sordum tedirgince. Oğuz başını kaldırıp bir bana, bir de yerdeki kıza baktı. Kızın yüzünü göremiyordum. Çok mu ciddiydi?
"Oğuz konuşsana. Niye bakıyorsun öyle?"
"Biri ambulansı arasın!" diye bağırdı aniden. "Kız yaşıyor ancak nabzı çok zayıf." Bana döndü ve yutkundu.
"En azından yaşıyor, değil mi?" dedim oflayarak. Gözüm arabadan çıkan sarhoş sürücüye kaymıştı. Bir ayağı kırıktı anlaşılan, sendeliyor ve acıdan bağırıyordu.
"Doğukan." dedi Oğuz. "Senin telefonun neredeydi?"
"Cebimde. Buraya gelirken şarjdan çıkardım-"
Ben daha lafımı tamamlamadan Oğuz cebimden telefonumu çıkartıp açtı.
"Hey! Ne oluyor be?!"
Oğuz kilit ekranımdaki ben ve Mayıs'ın fotoğrafına bakıyordu. Ardından tekrardan yaralı kıza doğru eğildi.

"Bunu görmelisin."
Kızın çenesinden tutarak bana doğru çevirdi.
Bu Mayıs'tı.

Bir süre konuşamadım.
Alnından akan kan, dudaklarına kadar inmişti. Yanağında büyük bir kesik vardı ve gözleri kapalıydı.
Boynunda ise ona aldığım kolye vardı. Ucunda kanatları olan bir kılıç bulunan sade bir kolyeydi, şimdi ise kana bulanmıştı.
Burada olmaması gerekiyordu. Hani abisiyle Kütahya'ya gidecekti?
Hayır. Hayır. Hayır. Hayır.
Karşımdaki kişi Mayıs olamaz, hayır.
"Mayıs?" konuşamadım. Ama hayır, bu kesinlikle oydu... "Mayıs?! Mayıs!"

Oğuz'un yanına eğilip Mayıs'ın saçlarını yüzünden çektim. "Mayıs? Mayıs duyuyor musun beni? Mayıs, lütfen... Lütfen, hayır hayır hayır..."
Uzaktan gelen ambulans sesleri değil, etrafımdaki her şey sessizleşti. Kendi sesimi bile boğuk duyuyordum. Kulaklık çınlıyor, ne yapacağımı bilemiyordum. Tek yapabildiğim Mayıs'ın kafasını kucağıma koymam ve yavaş yavaş saçlarını okşamamdı. Soğukkanlılığımı tamamen kaybetmiştim ve bir şekilde kendime gelemiyordum.

Ambulans geldiğinde anca alabildiler Mayıs'ı benden. Şuan ortamda bulunan en yakını bendim, bu yüzden ambluansa binmek istedim.
"Beyefendi sadece 1.dereceden yakınlarını alabiliyoruz arabaya."
"Şuan ona yakın sadece ben varım, lütfen gelmeme izin verin."
"Hastanın nesi oluyorsunuz?"
Bir süre duraksadım. Sevgilisiyim-? "Erkek arkadaşıyım."
Hemşire en sonunda geçmeme izin verdiğinde ambulans hareket etti. Bir yandan Mayıs'ın elini tutuyor, diğer yandan ise çalan telefonuma ulaşmaya uğraşıyordum.
Bir yandan da iç sesim susmak bilmiyordu. Ya arayan Mert'se? Ne diyecektim ben? Konu Mayıs'ın abisi olduğunda hep elim ayağıma karışırdı, zaten karşınızdaki kişi Mert Özden olunca başka bir şansınız da olmazdı.

Şükürler olsun ki arayan Enes'ti.
"Eee, hediye paketini aldın mı?"
Kaşlarımı çattım. "Ne hediye paketi? Neyden bahsediyorsun?"
Aramızda kısa bir sessizlik oldu. Hem arka plandaki ambulans sesinden hem de benim titreyen sesimden bir şey olduğunu anlamış olmalıydı.
"Mayıs'tan bahsed-"
"Haberin var mıydı?!"
"Elbette, onu ben getirdim. Bir sorun mu var? O siren sesi mi?"
"Enes..." kendimi tuttum. senin yapacağın işi si- "Mayıs'a araba çarptı."
"Dur... ne?!" Sindirmesi için vakit verdim. "Onu bırakalı 15 dakika bile olmadı! Şaka mı yapıyorsun?"
"Bu konu hakkında şaka mı yapılır a-" sakin sakin sakin. Hemşire bana dik dik bakıyordu.
"Enes sen kapa telefonu, ben haber ederim sana."

Ambulans hastaneye yanaşırken hemşire bana Mayıs'ın çantasını uzattı.
"Telefonu çalıyor, siz açarsınız. Hastaneye geldik zaten."
Çantayı aldım. Tanıdıktı, bir iki kez görmüştüm kolunda. Üstündeki kanı ve toprağı sildim, titreyen elimi yumruk yaptıktan sonra telefonu elime aldım.
Mert Mayıs'a 10 tane mesaj atmıştı. Ulaşamayınca çaldırıp, onu aramasını istemişti.
İşte şimdi yanmıştım.
Olanları duyduğu an Mert işi gücü bırakıp Bursa'ya gelir, iyileşene kadar uyumadan Mayıs'ın başını bekler, Mayıs uyanınca ise önce Mayıs'ı azarlar ardından beni -ve muhtemelen Enes'i- çiğ çiğ doğrar.
Konuştuğumuz kişi Mert Özden, canından çok sevdiği annesini ve babasını aynı gün kaybetmiş ve çok genç yaşta kız kardeşine hem abilik hem annelik hem de babalık yapmak zorunda kalan bu yüzden de korumacı ve istemeden sert bir kişiliğe bürünen Mert Özden olunca dediklerim hiç de garip olmuyor.

Tamam, Mert'in olgunluğuna hayran olmam hâlâ ondan tırstığım gerçeğini değiştirmez.

Mayıs'ın sedyesi indiğinde hemen ardından çıktım, ameliyathaneye kadar da peşinden gittim.

İlk 1 saat boyunca hiçbir şey yapamadım. Duvara yaslanıp derin nefesler alarak bana Mayıs'ı kaybedeceğimi fısıldayan iç sesimi susturmaya çalıştım. Aklıma sürekli Mayıs'ın mezarına gittiğim senaryolar geliyordu- ve bu oldukça sinir bozucuydu.
Sinirime yenik düşmemek için volta atmaya başladığım zaman Mayıs ameliyata gireli 1 saat 15 dakika olmuştu. Bu sürede Mayıs'ın telefonu iki kez daha çalmıştı; birinde Elvin diğerinde ise babası aramıştı.
Tabi hiçbirini açıp da 'selam, Mayıs ameliyatta yaşam mücadelesi veriyor' dememiştim. Aklımda çınlayıp duran Mayıs'ın ölme düşüncesiyle bu gerçeği düşünmek bile çok ağırdı.

Elimin titremesi geçmiş, ben de biraz olsun kendime gelebildiğimde kendi telefonumu açtım.
Açmamla Mayıs'ın mesajlarıyla karşılaşmam bir oldu.

May 💘 (geçen bölümün sonunda iletilmeyen mesajlar)
: *fotoğraf*
: Gidiyoruzzz
: Abim ve musti abi burada
: Musti abinin selamı varrr
: VE BİL BAKALIM BEN NE YAPTIM
: ponçik kalbim, aşık beynim ve ben oturup evrensel mantık çerçevesinde seni özlediğime kanaat getirdik
: Bu yüzden Kütahya'dan önce Bursa'ya geliyorum :>
: Ve merak etme enes beni alacak havalimanından bir saate oradayım
: aa mesajlar iletilmiyormuş
: neyse belki int falan kapalıdır
: seni seviyorum sevgilim, geliyorumm

Seni seviyorum sevgilim...
Seni seviyorum sevgilim...
Seni seviyorum sevgilim...
Seni seviyorum sevgilim...
Ekrana bakıp donakaldım. Mesajların gönderilme saati yaklaşık iki-üç saat önceydi.
ponçik kalbim, aşık beynim ve ben oturup evrensel mantık çerçevesinde seni özlediğime kanaat getirdik...

Görüşmeyeli 2 haftadan fazla olmuştu. Daha doğrusu benim Bursa'ya gelmem üzerinden o kadar geçmişti.
Ben de seni özledim.

Hayatımın Aşkı | Doğukan AdalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin