14

480 60 72
                                    

yorum yaparsk okuyun lutfen🫶🏻

...

akşamki parti için bende toplanmış hazırlanıyorduk. hepimizin siyah kıyafetleri yatağımın üzerinde tezgahtaymışçasına yayılıydı. herkes bir şeyler deniyordu.

"oğlum çok taşaklı oldun he"

"eyvallah aslan kardeşim benim"

"vernon napıyon yarım saattir çık artık şurdan amınakoyayım"

"çıkıyom dur"

lavabonun kapısını açıp simsiyah giyinmiş bir şekilde çıktı dışarı.açıkçası aşırı iyi olduğu için bi süre incelemek durumunda kaldık hepimiz. vernon her ne kadar kendisinin farkında olmadan hareket eden biri olsa da fazlaca yakışıklıydı.

"yuh amınakoyayım sana siyah giymek ne kadr yakışıyormuş."

"ne sandın, bizde boş beleş değiliz heralde."

sonra bir anda bana döndü. beni süzdü.

"yuh! hyung ne kadar yakışıklı olmuşsun. bu gece seungcheol hyungla kesin sevişirsiniz."

"salak ya."

"teşekkür ederim sende güzel olmuşsun seungkwan bayılacak."

"o bana bayılalı çok oluyor hyung.", dedi göz kırparak. etrafıma bakındım ve dokyeom'un eksik olduğunu fark ettim.

"dokyeom nerede?"

"az önce buradaydı."

"sigara içmeye çıkmıştır."

"ben bir bakayım ona bahçededir.", diyerek odadan çıktı vernon. minghao'ya dönüp konuşmaya başladım hızlı hızlı.

"bu aralar vernon fazla durgun değil mi? seungkwan ile mi tartıştılar acaba senin haberin var mı?"

biraz düşünür gibi oldu sonra bir şeyler hatırlamış gibi o da hızlı hızlı konuşmaya başladı. mingyu ve chan ise bir bana, bir ona yetişmeye çalışıp konuşulanlara kulak veriyorlardı.

"ay yok yani seungkwan ile bir şeyler olsa haberim olurdu mutlaka. jun anlatırdı. başka bir şey var onda, babası aradı geçen gün baya sinirli konuşuyordu vernon. babası şirkete çağırmış gel konuşalım hafta sonu yani bugün aile yemeği olacak ona gel sen benim öz oğlumsun falan gibisinden bir şeyler söylemiş. vernon'da durur mu, 'öz oğlunsam, öz oğlunmuşum gibi davran o zaman.', dedi."

"aman bilmiyo musunuz sanki babasını, sümsüğün teki işte yine saçma saçma huzurunu kaçırıyor çocuğun.", dedi mingyu. daha sonra jihoon başladı konuşmaya.

"ilk zamanlar tanıştığımızda da hep babası hakkında sorulan sorulardan uzak durmaya çalışıyordu tanışalı 4 yıl oldu nerdeyse hâlâ geçiştiriyor. babasını hiç görmedim tanımadım da ama ondan ölesiye nefret ediyorum.", dedi son cümlesini söylerken yüz ifadesi iğrenir gibiydi.

"ben dalgasına yok falan diyorum ama şu okulu bitirelim yazın onu da alıp gideceğim annemin yanına, burda bırakmaya niyetim yok. jeju'da annemin yanında kafede oyalanır biraz en azından.", dedi chan. ne kadar belli etmesede onu aramızda en çok düşünen oydu.

"doğru diyorsun burda kalmasın.hatta hepimiz bu yaz jeju'ya gidelim beraber ev tutarız en son ne zaman beraber tatile gittik hatırlamıyorum bile.", dedi minghao. haklıydı uzun zamandır beraber tatile gitmemiştik.

"benim anneannemin yazlığı var jeju'da bomboş eğer temizlersek orda kalabiliriz hep beraber 2 katlı müstakil bi ev mis gibi." dedi jihoon.

"süper ya işte bu. haftaya okul kapandığı gibi gider temizleriz orayı. 3 ay mis gibi geçiririz." dedim onları onaylayarak.

"hatta bence cheol hyungların grubuda çağırmalıyız. kesin çok eğleniriz hep beraber."

"ay evet çok iyi olur chan. aferin."

"bunu akşam bir konuşalım en iyisi."

daha sonra vernon ve dokyeom arka arkaya içeri girdi. onlara da jeju fikrinden üstünkörü bahsedip hazırlanmaya devam ettik.

"tamam hadi süperiz çıkalım artık evden."

"let's go."

"başladı gene gevur gevur konuşmaya."

"kes la."

...

mekana geldiğimizde bizi kapıda bekleyen junhui ike karşılaştık ve yanına gittiğimiz gibi sitem etmeye başladı

"bir an hiç gelemeyeceksiniz sandım hyung."

"of hep mingyu yüzünden."

"ya ben naptım yine ben ne alaka?"

"senin bir şey yapmana gerek mi var?"

"bana bak seokmin yakışıklı falan demem atlarım üstüne it herif."

"başladınız yine ya of gidiyorum ben chae'ye bakacağım."

"ben de gidiyorum seungkwan'ı bulayım."

"hadi girelim bizde."

"yalnız fark ettiniz mi? minghao hemen nasıl başladı sünepeliğe."

"ya gerizekalı ne diyorsun sensin sünepe!"

"susun artık ya. cheol nerede kaldı junhui?"

"o, joshua, soonyoung ve wonwoo'yu da alıp gelecekti hyung. joshua çıkamamıştır evden kesin on saat.", junhui tam bunu dediği an arkamızda bir araba durdu ve wonwoo kendini yardım istermişçesine dışarı attı.

"hay senin çeneni sikeyim ben ya."

"ne diyon lan denyo boğarım seni!"

"heh! işte iti an çomağı hazırla hyung geldiler.", en sonunda arabayı park edip sevgilim indi arabadan. onun arabadna inmesiyle nefesimin kesilmesi bir olmuştu, o kadar yakışıklı ve çekici olmuştu ki üstüne atlamamk için zor duruyordum.

"sizi bir daha arabama alırsma siksinler beni allahın cezaları,", sözünü bitirmeden bana döndü. beni süzdü ve hemen yanıma geldi.

"çok güzel olmuşsun güzelim benim."

"teşekkür ederim. sende çok yakışıklı olmuşsun ceket çok yakışmış."

"çok beğendiysen senin olsun."

"yok ben içindekini tercih ederim."

"yuh hyung, yuh ya biz gidelim de öyle sevişin bari ya!", diyen hoshi ile herkes gülüp içeri girmeye başladı. kolunu omzuma atıp beni kendine çekti ve kulağıma,

"kesinlikle herkes gittikten sonra sevişmeliyiz.", dedi ve hiç bir şey olmamış gibi içerideki şarkı ile gülümseyip etrafta içki aramaya başlamıştı ve bu daha gecenin başlangıcıydı.

●●●

selam kızlar naber bolum nasıldı

I kissed a boy, seventeenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin