Güneşi Öldürmek

24 4 2
                                    

Karanlık güvenli.

Ayın solgun ışığının altında saklanmak güvenli. Karanlık gözünü kör etmez, seni gizler, yutar ama öldürmez.

Ay güvenli.

Bu gece değil.

"Bu gece gerçekleşecekmiş, Lordum. Yeni ayda." dedi kalın sesin sahibi. "Bu gece onu gökyüzünden sökecekler." Sarı saçlı, genç bir adamdı konuşan. Sesinde endişeye dair en ufak bir belirti yoktu. Bilinen bir gerçeği ifade eder gibi sakin ve duruydu sesi. Hüzün doluydu.

"Cesaret edemezler." diye cevap verdi yaşlı adam. Karşısında duran genç adama karşın, o endişeliydi. Beyaz saçları ve sakalı birbirine karışmış, yorgunluktan çökmüş yaşlı yüzü içinde bulunduğu durumun stresi ile iyice kırışmıştı. "Güneşi öldüremezler, Han."

"Bugün Ay çok zayıf." diye mırıldandı Han gökyüzüne bakarak.

Ormanlık alanda beş kişiydiler. Dört şövalye ve sadık oldukları Şafak Lordu, kutsal emanetleri Güneş'i bu gece kaybedecekti.

"Yeni ay." diye cevapladı genç şövalyeyi Şafak Lordu. "Ayın tüm gücünü kaybettiği o gün." Genç şövalyeler Ayın zayıflamasının Güneş'i öldürebileceğini anlamıyordu. Ay zaten tüm gücünü Güneş'ten almıyor muydu?

"Onu daha güvenli bir yere saklamamız lazım." dedi Han, Şafak Lordu ile göz temasını kesmeden. "Bir seyler yapmamız lazım Lordum. Elimiz kolumuz bağlı, sönmesini izleyemeyiz." Şafak Lordu tüm kudreti ile ona döndü. Tek bir kelime etmesine gerek yoktu. Güneşin parıltılarını taşıyan gözleri alev saçıyordu. Han kafasını eğerek sessizliğe büründü. Bu diyarda Şafak Lorduna karşı çıkabilecek çok az kişi vardı.

"Onu kaybetmeyeceğim." dedi Şafak Lordu tane tane. O Güneşi korumak için doğmuştu. Yüzyıllarca bunun için eğitilmişti. Kutsal yemini hayatının kendisi olmuştu. "Ben yaşadığım sürece kimse onu ait olduğu yerden, Caelum'dan alamayacak." Bir bıçak kadar keskindi cümleleri.

"Nerede şu an?" Şafak Lordu diğer genç şövalyeye döndü. Bu sefer muhatabı, uzun boylu, esmer, genç Şövalye Ender'di. Başı ile Şafak Lordunu selamladı önce. "Çataldil Mağarasında, Lordum. Saraydakilere bilgi vermedik, olası bir durumda onu hala sarayda bilecekler, istediğiniz gibi." Şafak Lordu ufak bir kafa hareketi ile onu onayladı.

"Ezra ile Ender, Sole'nin yanına gidin. Tek kalmadığından emin olun." dedi Şafak Lordu siyah saçlı gençlere bakarak. "Han ile Asrın benim ile gelecek." Boynundaki güneş simgeli kolyeyi çıkarıp tecrübesiz, genç şövalyelere gösterdi.

Böylesine büyük bir olayın, Büyük Savaş'ın hemen ardından patlak vermesi Şafak Lordunu zorda bırakmıştı. Savaşta kaybettiği dostlarının, kıdemli Şafak Şövalyelerinin yerini doldurmak için gönderilmiş bu genç şövalyeler, bir Şafak Şövalyesi olmak için son derece yetersizlerdi.

"Bu tılsım bizi birbirimize bağlıyor. Zarar gördüğünüzde bileceğim, yardıma muhtaç olduğunuzda orada olacağım. Sole'yi hayatınız pahasına koruyun."

Şövalyeler onu onaylayıp gözden kaybolmadan önce, Şafak Lordunun son sözleri bunlar oldu. Cisimlenen genç şövalyelerinin ardından dolu gözler ile baktı. Gözlerini dolduran gözyaşı değildi. Gurur ve hüzündü. Azimlerine ve sadakatlerine olan gurur ile gelecekte onları bekleyen olaylara duyduğu hüzündü.

"Han, Asrın," Şafak Lordu sakince Han'a döndü. "Kalkandelen burada." Asrın'a baktı ardından. "Geldiler." Şafak Lordu, güneş gibi parlayan kılıcının altın kabzasını kavradı. O savaşmak için doğmuştu. Damarlarında akan kanda korkunun izi yoktu, yalnızca kazanma arzusu ile doluydu.

İlk DördünHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin