SAVAŞ VE PSIKOLOJI

6 0 0
                                    


Bu normalinden farklı olarak kişinin kendisi ile yaptığı bir savaş olsa gerek.
Kişideki, kişi olsa da sanki kişiden bağımsız olan kişi ile yapılan savaşlar.
En zor savaş bu galiba çünkü buna bir strateji geliştirebileni aramama rağmen göremedim, göremeyiz. Çünkü öyle bir savaş yok, farklı bir durum gibi.
İnsanın en zor savaşı kendi içerisindeki kişiyle oluyor,
Hatta yalnız kalınca bir sohbet açıp kişiyi sessiz bir şekilde konuşturuyor.
Yani susarak konuşturuyor...
Aşkım dediği kişiden ayrılma kararı aldıktan sonra geri kararından caymak için bahaneler araması gibi, bir sorunun cevabına "A" derken, diğer yandan "B" demesi ve bunun arasında karar vermeye çalışırken, hop! Bir anda "C" çok mantıklı demesi gibi yada acaba bunu mu yapsam şunu mu demesi gibi.
Biz, buna halk arasında kararsızlık diye hitap ediyoruz ya, bence alakası yok yani kararsızlık diye birşey yok.
Bunu bir iç savaşa benzetmek çok yanlış olmasa gerek...
İç savaş içerisindeki bir devlet nüfus kaybeder, nüfus düşünce bunu engellemeye çalışan devlet enerji kaybeder, aslında güçsüzleşir.
Şimdi bu iç savaşı insana benzetelim; kişinin nüfusu enerjisidir, enerjisini düşürmemek için enerji sarfeder ve buna da yerine göre deliye vurmak diye hitap eder.
Deliye vurmak sadece olacakları ertelemektir. İç savaşı önlemeye çalışmak ama işin özünde olacak olan o kaçınılmaz savaşın sadece ertelenmesi çabasıdır.
İlk gün erteler, ikinci gün erteler, belki üç, dört. Ama beşinci gün, o dört günün savaşını daha hiddetli daha alevli bir şekilde verir. Çünkü devletler arası anlaşma başarısız olursa diplomasi trafiği olur ve eğer bu çözülmezse zamanla birbirinin açığını aramak isteyen iki devlet arasında yine de var olan diplomasi, artık yok olur.
O yüzden ya, horatius "anı yakala" demiş.
Eğer kişi zamana teslim olmak yerinde ona hükmetseydi tanrı kavramını düşünecektik.
Eğer kişi zamanı yönetemeseydi adaleti sorgulayacaktık.
İşte bu insanın içerisindeki dengedir ve bu dengeyi kişi kendisi belirler, daha doğrusu keşfeder.
-Zor zamanlar güçlü insanları doğurur,
Güçlü insanlar rahat zamanları doğurur,
Rahat zamanlar zayıf insanları yaşatır,
Zayıf insanlar zor zamanları doğurur.
İşte döngü tam olarak bu.
Kişi kendisiyle neden savaşır ki?
Hemen söyleyeyim; denge şaşmıştır ya da olan dengeyi kabullenemiyordur.
Dengeyi bir teraziye benzetirsek, terazinin ayarı bozulmuştur.
Hayat bazen ayarlarla oynayabiliyor sonuçta.
O ayarı, kişi zamanla, tecrübeleriyle düzeltir.
Hemen iki kişinin konuşmasını ele alalım; birisi yardım isteyen, diğeri kendi kendine yardım et diyen iki kişi.
+ Bir boşluk var, beni çok yıpratıyor.
- Hayatında mı, yoksa kalbinde mi?
+ Bilmiyorum ama herhalde kalbimde.
- Kendini seviyor musun?
+ Nefret ediyorum haha.
- Ya kendinle barış, ya da onu yenmeye çalış.
Yenmeye çalışırsan başaramayacaksın çünkü o sensin, ama yenilmeyeceksin çünkü o sensin.
+ Ya barışırsam?
- İşte o zaman sadece galip olmuş olacaksın, güçlü olmayacaksın.
+ Nasıl yani? Şimdi ben kendimle olan savaşımın galibi olunca kendimden bile güçlü olmayacak mıyım?
- Tam tersi, savaştan çıkan her zaman güç kaybetmiştir ve arınmak ister ki bu da uzunca bir zaman demek.
+ Peki kendimle nasıl barışacağım?
- kendinle savaşarak...
+ E biz bir neden bu kadar konuştuk o zaman?
- Bu savaşı kazanmayacaksın, kazanamayacaksın. Bunu sende biliyorsun ama yine de hatırlatmak istedim.
+ E ben o zaman nasıl barışacağım?
- Savaşı kaybederek.
+ Yani kendimi değiştirerek?
- Hayır, kendini yenileyerek.
+ Aynı şeyden bahsetmiyor muyuz?
- Teknik olarak aynı, anlam olarak farklı. Bazen savaşı kaybetmek güçlendirir. Unutma "Gerçek galibiyet, mağlubiyetten gelen tecrübedir."
+ içimdeki ses kötü olmamı söylüyor.
- İç sesine yenilerek tecrübe edin, öğren. Kalbini kullanarak, öğrendiklerini uygula.
........... (SONSUZ NOKTA)
Mutlu olmak önemli evet, ama daha da mühim olan bir durum var ve herkes bunu unutuyor.
Kafanı yastığa koyduğunda için rahat ve düşünmeden uyuyabiliyorsan, kendinle barışmış ya da barışıyorsun demektir.

+ Oysaki bir bulutta istenilmeyen yağmur damlası olduğumun farkında değildim...
- O zaman o bulut sen ol ve yağmur damlalarını adalet ile kullan.

Bu yapılmayacak birsey değil, kendisiyle barışan kişi zaten o bulut. Damlaları adalet ile kullan yazmamın sebebi, yatağa yatında vicdanının sızlamamasından başka birşey değil...
Gelelim geri terazisi şaşmış bir kişiliğe.
Tamamiyle odak değişkenliği haha.
Bir cümle herşeyi anlatır, evet. Ama onun kadar hatta ondan daha önemli şey noktadır.
Nokta, bir kelime değil, hatta ona bir harf bile diyemeyiz, ama bütün cümleyi alt üst edebilir.
Tabi yanında vurgu da çok önemlidir. (kişinin kendine yaptığı vurgu yani cümleyi nasıl kullandıkları (bu cümle Kendisi ile sohbeti.) )
Bir gün padişah rüyasında bütün dişlerinin döküldüğünü, tek bir dişinin kaldığını görüyor.
Sarayında iki tane yorumlayıcının ikisini de cağırtıyor. İlki, efendim, aileniz ölecek ve siz kalacaksınız diyor. Hiddetle çık dışarı diyen padişah diğerini çağırıyor.
O da, efendim kutlarım! Ailenizde en uzun yaşayan siz olacaksınız diyor ve ödül alıyor.
Bu iki şahısın anlattıkları bire bir aynı değil mi?
Ama konuşmaları farklı.
Bazen felaketleri bile kabullenmek gerek ve o yorumcu kabullenmesini sağladı.
Kişi kendisine de bu şekilde konuşmalı.
Olumsuzlukları bilsin, ama onu yutsun.
(bu iyi birşey demiyorum, ama zamanla çok daha iyi bir hal aldığını göreceğiz)
Ve son bir soru.
Yapacağım dedikten sonra kişi neden ondan korkmaya başlıyor?
Sorunun cevabını siz verin, açıklamasını ben yapayım;
Kişinin kimseyi önüne almaması gerekiyor. Bu korkuya sebep olur, korku güvensizliğe.
Hayatta herkes kendi yolunu çizer ve o kalemi başkasının tutmasına izin verirsek o zaman iç savaş başlar.
"ilk başta kendimizi hayatın korkunç döngüsüne karşı koruduğumuzda, aslında ben başardım kelimesini konuşmadan kendinize söylüyorsunuz.
Sahte kimlik kullanmayın :)













Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 11 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SAVAŞ VE PSİKOLOJİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin