Selamlar <☻3
ilk mektuptan sonra buralara uğrayamadım. Gerek okul yoğunluğu gerek bayramın karmaşası ve hemen ardından sınav haftası derken tam bir ay oluyor...Evet, tam bir ay.
Bilerek ve isteyerek vermediğim bir ara olmasına rağmen - sadece burasıyla kalmayıp- hayatıma her alanda tesir eden bir "ara" oldu.Bu mektubu bir öncekine adamayı düşündüren bir ara...
Normal şartlarda hep sorgu sual şeklinde ilerleyeceğim bir günce olacaktı burası. Amacım kendimi sorgulamaktı, amacım tüm bu yaşanmışlıkları noktalamaktı.
Sizler de o noktalanmışlığa gelene kadar, açık bir mahkemenin izleyicileri olacaktınız.
Fakat fark ettim ki, ödediğim her kefâretten geriye halının altına süpürmem gereken şükürler ve minnetler kalacak.
Öyleyse onlar içinde bir es verebilirim dedim... hatalarım kadar inandıklarım ve sahip olduklarım da yazılmaya değer şeyler.
Tıpkı günâhlarımla ve sevâplarımla olduğum kişi gibi...
Bugün 18 Nisan, saatler 15.37'i gösteriyor ve ben yazıyorum, buradayım.
Her şey 18 Mart'ta kâleme aldığım bir mektupla başladı.
O gün, kum saatimin camdan kıvrımları arasında akan zamanın tanecikleri ; kendi özünden olan fanusu eriterek avuçlarıma döküldü.
Ve biz, yol arkadaşı olduk.
Biz özlerimizin körleştirdiği gözlerimizdeki perdelerden arındık. Kozamızı yardık ve keşif için çıktık. Yeni renklerle tanıştık, yeni kokular duyumsadık, yeni melodilere ayak uydurduk.
Dans ettik.
Saçlarım için çiçekler topladık, bilinmez bahçelere girdik.
Yürüdük.
Çamurlu yolların sonundaki sahile ulaşana kadar... çıplak ayak parmaklarımız arasında köpüren tuzlu suyu hissedene kadar... zamanı bir mendile sardım ve suya atladım.
Bilinmez sularda, yoldaşım için mücevherler avladım.Güneş, ilk zaferim esnasında doğdu ve ıslak saçlarıma ılıkça üfledi. Alınlarımıza birer buse kondurdu. Bir kadın silüeti gördüm.
Deniz uğulduyordu.
Biz, artık onun çocuklarıydık ; yetimleriydik.
Sol kolereva'nın, Alina Starkov'un.Başak taneleri gibi saçılan ak saçlara sahipti. Kirpiklerinden ışık dökülüyordu ama soluk yüzü ve gözlerinin altındaki oyuklar onu ağlamaktan bitap düşmüş bir anne gibi gösteriyordu. Oysa o genç bir kadındı... dudakları kıpırdandı.
Mektubumla beraber, serbest kalmıştık artık özgürdük.
Ne zaman istersek buraya gelebilirdik...Avucumdaki kabukları ve incileri
mendilime sardığım dostumla kavuşturdum ve azizeme baktım. Genç kadın yorgunca gülümsedi bize ve uzun ince parmaklarını çehremin yakınına getirerek, gözlerimi kamaştırdı.O yalnızca bir azize, bir kült değildi, o güvendiğim bir fenerdi... deniz feneri.
Bir isim döküldü dudaklarından
her şey ışığa bürünmeden evvel,
Pheira Smirnov"...
ufukta bir korsan gemisi gördüm.
Sturmhond'un gemisini.Sonra gökyüzünü bir şimşek deldi...
Zaman ve ben, akıştayız. Birkaç yüzyıl sonra arabaların vızır vızır aktığı iki şeritli bir yolun kenarındaki kaldırımda... dalgalara ve gemilere eşlik ediyor, yürüyoruz.
Yeni bir şarkı duymak zor.
Her yer gürültülü ve insanlar sabırsız.Çantamın derinliklerinden bir uğultu geliyor, bir serzeniş. Duraksıyor, kalabalık çantamın içinde onu ararken ne olabileceğini hiç düşünmüyorum bile. Bir istiridyeye benziyor belki bir takı kutusuna... kapağını açtığımda ses yükseliyor. Fındık büyüklüğünde iki adet tıpa... kulak içlerime oturtuyorum.
Yeni bir şarkı yok. Bilmediğim bir dil, anlayamadığım bir melodi var...
Güneş'in kaybolmak üzere olan halelerinde genç kadından izler arıyorum. Birbirini kovalayan gemilerin güvertelerindeki korsanları seçmeye çalışıyorum.
Ancak burası aradığım yer değil, olmam gereken yer. Anlıyorum. Avucumdan zamanın taneciklerinin kaydığını hissediyorum... ve telaşlanıyorum.
Kapsül patlıyor. Avucumda deniz kabuklarıyla mektubum parıldıyor.
Bunun bir veda olduğunu biliyorum.Merdivenlerden inerken kulaklarımda vızıldayan bu dile alışmaya başlıyorum, hatta biraz eşlik ediyorum bile denebilir.
Deniyorum. Kalabalığın uğultusunu bastırmak için bu dili anlamayı ve konuşabilmeyi...
Bir defterin sayfalarını çevirmeye benziyor günler, birbirini kovalıyorlar.
Yine o merdivenlerden iniyorum,
bu kez bu yeni dili hayal ediyorum.
Bir silüet gibi yeni bir ahbâp gibi...
ve bir metro daha kaçıyor gözlerimin önünden, omuz silkiyorum.Bir çocuk gibi bacaklarımı sallıyorum oturduğum yerde, hava akımının serin akıntısı yüzümü yalayıp geçiyor ve gülümsüyorum.
Bu serin akıntı, bir zamanlar atıldığım bilinmez sularda ; aradığım mücevherleri anımsatıyor.
Fakat şimdi aradığım ne bir mücevher ne de keşfe çıktığım yer derin mavi bir sonsuzluk...Belki bir kısım insanlara göre,
her gün gelip geçtiğim bu yer ;
bir solucanın ininden farksız.Fakat bugün bilinmez olan benim, bu kez sonsuzluk benim,
ben bir keşifin mucizesiyim,
ben bir madenim.Bana bu benliği bağışlayan ve dualarımı geri çevirmeyen tanrıma teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
{ 🐚
Merhabalar!!!!!!
Uzun bir aranın ardından buradayım. İnanılmaz özlemişim yazmayı- yazmak bir kenara dursun, yazımda belirttiğim minik ve özel detaylar beni çok mutlu ediyor şu anda!
Grishaverse evreni... benim kalbimdeki yeri çok başka zaten ve bolca oradan metaforlar kullanmak, yazmakla birlikte benim seratonini zirveye taşıyan önemli faktörlerdendi. (Sponsor markadan bahseden infu mooduna kafa göz dalındı sanki)
Bıraksanız sabaha kadar yükselebileceğim birçok şey mevcut bu yazımda... es vermek >>>> diyorum dostlar.
Sağlıkla kalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kendime 10 Mektup
RandomYüzleşme durağı, biraz kendimle, biraz yaşadıklarımla ... ☆'bu kısaca her şey demek galiba