1.

57 9 2
                                    

Sıradan ve anlamsız.

Olan biten her şeyi iki kelimeyle özetlemek işte bu kadar basitti. Birbiri ardına geçen günlerim, herhangi bir boşluğa sahip olmasa da bana hissettirdiği duygular sadece bundan ibaretti. Planım her zaman dolu, yapacak bir şeylerim her daim vardı ama kendimi bomboş hissediyordum. Depresyonda olup olmadığımı uzun yıllar boyunca düşünmüş, ciddi tedaviler ve terapiler almış, sonucunda ise hiçbir teşhis almadan bugüne kadar gelmiştim. Tabii bunda babamın mı parmağı vardı yoksa gerçekten kendimi özellikle sıkıntıya sokmak için ben mi üstün bir çaba harcıyordum, orası hala muammaydı.

Ama sonuç olarak, boşluktan ibarettim ve bu hiçbir zaman değişmeyecekti.

"Kyungsoo, hadi!"

Çocukluk arkadaşım olan adamın hızlı adımlarının gerisinde kaldığımı, ancak o bana seslendiğinde fark edebildim. Kolumun altındaki ciltli kalın kitabı sıkıca kavrarken, birkaç büyük adımla ona yetiştim. Sızlanmalarını duymak, sabah sabah üzerimde olan huysuzluğun daha da artmasına sebep oluyordu ne de olsa...

"Sanki ondan her zaman azar yemiyormuşsun gibi acele ediyorsun." dedim alay ederek. "Sınıfa girdiğimiz anda gözü beni bile görmeyip, seni malzeme edecek."

Yalan yok, bu beni keyiflendirmiyor değildi. Baştan aşağı her konuda mükemmel ve eşsiz olan arkadaşımın, insanların gözündeki kusursuz profilini zedeleyen tek şey buydu. Tek kişi. Ceza kürsüsü profesörü Bayan Jung.

İkisinin anlamsız bir şekilde süregiden çekişmelerinin ne zaman başladığını kestirmek zordu. Belki bir, belki üç sene önce... Tüm bu ardı arkası kesilmez çatışmalarının kaynağı neydi, hala kimse tarafından bilinmiyordu. Tabii Yixing'in bir fikri vardı ama bana nedense hiç mantıklı gelmemekle ve buna yüzlerce kez itiraz etmekle birlikte, düşüncesini çürütecek herhangi bir şey olmadığını ileri sürüyor, her şeyin bundan kaynaklandığını tüm fırsatlarda dile getiriyordu.

Soyadı. Tüm olay buydu ona göre. Yixing'e göre bir Zhang olmak, sebebini dahi bilmeden birçok düşman edinmek demekti.

"Aman be sağ ol." dedi ters bir tavırla. "Sabahın sekizinde buraya gelmek için ne kadar motivasyon topladıysam, hepsini bir çırpıda yok etmeyi becerdin. Helal olsun, ne diyeyim."

Ne yapmak istediğini çok iyi bildiğimden, yan gözle ona bakıp koridorun sonundaki amfiye doğru boştaki elimle onu ittirdim. "Bugün derse girmemek için bahanen ben olmayacağım. Yani, oyununa geleceğimi sanma." Elimdeki kanunu yavaşça göğsüne iteleyip, benim için zorla tutmasını sağladıktan sonra, boştaki koluna girip onu sınıfa doğru çekiştirdim. "Vizelerde batırmanı istemiyorum. Sonrasında ceremesini ben çekiyorum çünkü. Yürü."

Sızlana sızlana, birkaç insanın meraklı bakışları eşliğinde amfinin büyük ve eski kapısından içeri girerken "Ne olur, bari bugün beni görmesin." diye dua ettiğini belli belirsiz duydum. Dudaklarım hafifçe yukarı doğru yükselirken, elimi beline atıp, gözüme kestirdiğim ilk boş sıraya doğru onu yönlendirdim hızla. Belirgin fısıltılar, neler olduğunu bir an bile kaçırmak istemeyen gözler her an bir olay çıkacakmışçasına bizi takip ediyor, sanki bile isteye Bayan Jung'un azarını işitmemizi diler gibi dikkat kesiliyordu.

Bugün şans belirgin kalabalıktan değil bizden olsa gerek, teknolojik aletler konusunda vasat olan Bayan Jung bizi fark etmemişti. Yixing derin bir nefes alıp kitabımı önüme itelerken, sırtını sertçe sıranın arkasına yasladı. Okul bitene kadar bu çileden kaçışımız yoktu, ikimiz de bunun farkındaydık. Kurbanlık iki koyun olarak heyecanla sene sonunu bekliyorduk.

schnapsidee // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin