4 yıl önce;
Ya çıktığım bu yolda kaybolacaktım ya da geri dönüp hayatıma yeni bir sayfayla devam edecektim.
''Hadi Xion, biraz hızlan da elma şenliğine yetişelim.'' dedim bir yandan soluklanırken. Arkamda nefes nefese kalmış Xion kafasını öne eğdi ve yere yayıldı. Gülmemek için zor duruyordum.. Kendimi bedenime bıraktığımda da gülmeye başlamıştım''Güldüğünü görebiliyorum Siara.'' dedi Xion kızıl renkteki saçlarını geriye çekerek ve sert ama bir o kadar da yumuşak bir ses tonuyla. ''Affedersin. Neyse, hadi gidelim.'' Xion'un tek elini kavrayıp ayağa kaldırdım ve koşmaya başladık. Kasabaya vardığımızda ortalıkta kimsecikler yoktu. Ne çamaşır asan birileri vardı ne de dükkanlar açıktı. ''Bu çok garip...'' dedi Xion. Başımı evet anlamında salladım ve etrafa göz gezdirmeye devam ettik. ''SİARA!'' dedi bir ses arkamdan. Yavaş bir şekilde gelen ayak sesleri hızlandı. Arkamı döndüğümde ablam Marla bana sımsıkı sarıldı. ''Tanrıya şükür ki buradasın. Ah, iyi misin? Nerelerdeydin?'' tek kaşımı kaldırıp ona baktım. ''Okuldaydım.'' Anlam veremediğim şey şuydu; neden böyle tuhaf bir soru soruyordu?
Hatırlıyordum...O tuhaf sorunun nedenini... Nedeni...Şey...
''Bana neden bunu soruyorsun ki?'' Ablam önce yukarıya gökyüzüne baktı daha sonra ince kollarımdan tutup beni hafifçe kendine çekti. ''Canım bak, bu söyleyeceklerim pek hoşuna gitmeyecek... Biliyorum , çok yıpranacağız ama güçlü olmamız gerek. Söz ver bana içinde bir savaş başlarsa asla pes etme. Duydun mu? Asla. Çünkü sen ne kadar güçlü durursan dur her zaman içinde bir alev olacak. Bu alevi indirmek de senin bu içindeki savaşta olan görevindir. Şimdi...Hazırsan söylüyorum.'' Kafam karışmıştı ama ablamın söylediklerine kulak vermek de istiyordum o yüzden başımı evet anlamında salladım...
Nedeni Annemdi...Gene içimde bir yıpranmışlık ve gene o lanet korku...
''Annemiz...O öldü...'' Bunu söylerken gözleri dolu doluydu. Donup kalmıştım. Ablamın özür dileyerek ağlaması beni daha çok tetiklemişti. Xion omzuma dokununca ona baktım. Ama sanki etrafımı göremiyordum. Sanki gözümün önünde bir karanlık vardı da görmemi engelliyordu.
Ah Tanrım, bana yardım et...
Güçlü durmama yardım et...
Kötülüklerden korunmama yardım et...
Uzaklaştır benden onları...
Senin gücün ve affına sığınıyorum...
Beni ve tüm iyi insanları kötülüklerden koru...
Ve lütfen sevdiğim insanları benden ayırma...
Annemi ayırdığın gibi...
🦋
Günümüz;
Artık 16 yaşındaydım ve hala annemin acısıyla yaşıyordum. Arkadaşlarım annemi hatırladığım zaman çok ağladığımı, hatta gözlerimin kan çanağına döndüğünü bilirlerdi. Yine de dik durmam gerekiyormuş ablam öyle diyor. Ama annem ölse de onunla kalbimiz aynı yerde atmaya devam ediyordu. Ayrı düşsek bile...Biliyordum bana veda etmeden gitmek istemezdi ama yapmıştı işte. Bazen rüyalarımda onu görüyordum bana sarılıp uyuttuğu akşamlar geliyordu aklıma. O kadar sıcakkanlı, o kadar temiz bir insandı ki görseniz bu kadın bir melek mi? Diye sorardınız kendinize... Gören herkesin ağzını açık bırakan bir güzelliği vardı annemin. Bembeyaz teni, simsiyah saçları ve masmavi gözleriyle harika bir prensesi andırıyordu... 12 yaşımdayken hastaydı kadıncağız. Gerçi hep hastaydı. Ama genç yaşında yatalak olacağı ve daha sonra bana veda etmeden gideceği aklıma gelmemişti...🦋
Ben şimdi yalnız başımaydım.
Kimsenin umrunda değildim.
Ne babam, ne arkadaşlarım.
Ablam da bir şövalye ile evlenip başka diyara gitmişti zaten...
Ben bunları düşünürken kaldırıma yani yanıma biri oturdu. "Yalnız başına ne yapıyorsun burada bakalım?" Gelen Ritz idi. Gülümsedim ve omuz silktim. "Bu omuz silkmelerini biliyorum...Ne düşünüyordun söyle bakalım Siara Masjerkow?" Derin bir nefes alıp verdim. Söylemek istemiyordum çünkü gene aynı klasik konuşmayı yapacaktı. 'Ben buradayım' konuşması... Ama yine de söyledim.
"Çok yalnızım Ritz. Hayır, bir şey söyleme sakın çünkü bu sefer 'ben buradayım' demenle güvenimi sağlayacağını düşünüyorsan yanılıyorsun! Eğer sen de Xion'da yanımda olsaydınız evde neler yaşadığımı bilirdiniz." Dedim biraz bağırarak. Yüzünde beni kaybetme korkusuyla elini omzuma koydu ama geri çekildim. "Pekala Sia. Biliyor musun? Sanırım haklısın çoğu zaman yanında olamıyoruz ama şunu biliyorsun ki biz hep yanında olacağız diye bir şey yok bazen kendi ayakların üzerinde de durman gerekir. Güçlü olmak denir buna." Haklıydı.
Hem de çok haklıydı.
Sadece başımı sallamakla yetindim ve elimdeki çubukla kuma çizdiğim yuvarlağın üstünden tekrar geçtim... Ne yapacaktım bilmiyordum belki de bir gün bu şehirden üçümüzü de kaçırabilirdim...🦋
4 yıl önce;
"Aklından bir sayı tut sana şimdi sihirbazlık numarası yapacağım." Dedim babama çamaşır sepetinden çıkardığım uzun siyah örtüyü sırtımdan atıp boynumda dolarken. "Sırası değil Sia. İşim var." Dedi sert bir tavırla ve kitabını okumaya döndü.
"Lütfen baba, beş dakika!" Sesini yükseltti. "Sana hayır dediysem ve işim var dediysem ısrar edemezsin Siara! Bu izni sana veren oldu mu?"Korkuyorum...
Korkuyorum...
Korkuyorum..."Ama ben sadece oyun..." sözümü kesti sert bir tavırla ve ayağa kalktı. "Ben sana ne dedim? Bana bak Siara, haddini aşıyorsun!"
Ben bir şey yapmadım...
Ben bir şey yapmadım...
Ben bir şey yapmadım...Küçük bedenimin üstüne doğru yürümeye başladığında kalbimin hızlı atışına engel olamadım. Geriye bir iki adım attım. Sonra bir adım daha ve yere düştüm.
Kalbim acıyor...
Kalbim acıyor...
Kalbim acıyor...Ellerim titremeye ve mırıltılı bir şekilde inlemeye başladım. "Yapma... baba..." dedim bir yandan nefesimi kontrol etmeye çalışırken. "Kapat şu çeneni Siara! Senin gibi bir evladım olduğu için o kadar pişmanım ki. Sen ailemizin yüz karasısın. Tek yaptığın o saçma sapan erkek arkadaşlarınla dolaşmak." Dedi eline kapının yanında duran sopayı alarak. "Onlar saçma değil! Onlar yakın arkadaşlarım!" Dedim. gözlerimden yaşlar dökülüyordu. "Bana o gerizekalı küçük veletleri savunma!Şimdi cezanı çek bakalım." Aslında bir suçum yoktu. Ama o akşam beni burnum ve başım kanayana kadar dövdü...
Oysa ki sadece babam ile oyun oynamak istemiştim...