Ders ara verince, seri adımlarla fakültenin girişinde bulunan kahve makinesine gitti Caner. Kendisine üniversitedeki derslerin hiçbir şey katmayacağını nihayet 3. sınıfa geldiğinde anlamıştı. Üniversite, dershane gibi beyne ders esnasında yükleme yapılacak bir yer değildi. Üniversitenin kendine ait havasını içine çekmeli ve geri verdiğin nefes mevcut havayı kirletmemeliydi, üniversite buydu. Girilmesi gereken sosyal kulüpler, katılınması gereken dernekler, kişiliğini geliştirici arkadaş grupları vardı. Üniversite bu şekilde üniversiteydi. Makineye geldiğinde cüzdanını yokladı. Açtı, içine baktı. İki yirmilik, bir onluk, iki de beşlik vardı ama o an işine yarayacak olan bozuk bir lira yoktu. Yaşam da böyle değil miydi? Çok büyük şeylere sahiptik ama işimize yarayacak, bizi mutlu edecek şeylere bir türlü sahip olamıyorduk. Çok hızlı bir şekilde makineye geldiğinden o an için yalnızdı. Birkaç saniye içinde yanında Gülten bitti. Geçen dönem Soner Hocanın final sınavında kopya çektiğini görüp ifşa etmişti onu. Bu ders kaldığı dördüncü ders olmuş ve Gülten'in çok ihtiyacı olduğu KYK bursu kesilmişti. Gülten'den beş kuruş dahi olsa para isteyemezdi, Gülten'den hiçbir şey isteyemezdi; helallik dışında. Elbette Caner, Gülten'in kopya çektiğini jurnallerken hiçbir kötü niyet gütmemişti, Gülten'in üç dersten daha kalacak olmasını tabii ki kestiremezdi. Tek amacı herkesin hak ettiğini alması gerekliliğini uygulamaktı. Bu amaç doğrultusunda 1. sınıftayken "emek, hak, adalet" sloganlı birkaç topluluğa girmiş lakin bu topluluklarda çok fazla durmamıştı. Bir süre daha makinenin önünde bekledi. Kimseler gelmeyince kenara çekildi. Küçük bir iç hesaplaşmadan sonra Gülten'e "Gülten, selam. Bir liran var mı?" dedi. Gülten de "Var." diyerek elindeki bozukluğu Caner'in gözüne sokarcasına kahve makinesinin para haznesinden içeri gönderip istediği kahvenin tuşuna bastı.