-Giriş-

26 8 31
                                    

Aşık olacağınız karakterlerimiz hemeeen son sayfadaa....

iyi okumalar...

İhanetin boyutları varmış. Ben bunu öğrendim, şu an şu dakikadan itibaren. Fakat benim yaşadığım ihanettin haddi hesabı yok. O kadar ağır bir yük gibi geliyordu ki bana boğuluyormuşum. Ölüyormuşum gibi. Şimdi eğer bu durumda olsaydım ihanetin asıl gerçeğini öğrenemezdim. Hayat bu değil mi? Bir şeyleri kendi başımıza bir şekilde mutlaka öğretecekti.

Eğer burada bir şekilde başıma gelenlerden dolayı ölmezsem, bana yapılanların aynısını bana yapanlara yaşatacaktım. Aynı şekilde canlarını almayı ant içerim. Kendi irademin dışında bana bu işkenceyi çektireceklerse ben şimdiden ölmeye hazırdım. Sadece... Eğer bir şekilde yaşarsam...

Ellerim ve ayaklarım iki yana açılmış 'x' pozisyonunda dururken el ve ayak bileklerim kelepçelenmişti. Başımı yasladığım yerden kaldırana kadar ağladığımı fark etmedim. Ta ki başımı kaldırmam ile gözyaşlarımın yanaklarımdan süzülmesini hissedene kadar. Garip bir histi. Ağladığımı fark etmiyordum. Sadece yaşlar akıyordu ve tuzla karışık gözyaşım yanaklarımı gıdıklıyordu.

Başımı zorlukla kaldırdıktan sonra zoraki etrafa bakındım. Son kez, son kez burada ne işim olduğunu, başıma buraya gelene kadar nelerin geçip gittiğini hafızamda kısa özet geçirdim. En azından yaşadıklarımı hatırlıyordum. Boynum zorlukla havada asılı kalırken tepemdeki rahatsız ışığa rağmen tam karşımdaki cama doğru baktım. Bu hayatta her şeyden önce nefret ettiğim kişiye ilişti gözlerim. Yüzünde tek bir mimik oynamazken camın ardından beni izliyordu. Ondan nefret ediyordum. Ondan o kadar çok nefret ediyordum ki kendi canım yanıyordu. Yanacaktı da.

Ondan öyle çok nefret ediyorum ki şu an benden önce onun ölmesini isterdim. Kendi gözlerimle ölümünü görmeyi, kanının dışarıya zevkle aktığını görmek isterdim. Ben kandırıldım. B-ben kendimden istifade olarak öyle bir bocaladım ki nerede hata yaptığımı düşünsem de bulamıyordum.

Bir elin gözlerimin önünden hızlıca geçip şakaklarıma sert bir baskı uygulaması ile başım tekrardan geriye doğru yatırdım. O sırada testereye benzer bir alet sesinin gelmesi ile yutkunmak istesem de başaramadım. Her şey buraya kadardı. Kaçış yoktu. Özür dilerim kendim. Özür dilerim geride kalan arkadaşlarım. Beni affedin. İnanın böyle olmasını istemezdim. Herkesten özür dilerim.

İki kişi hariç.

Biri annem. Biri de şu camın ardından beni izleyen adamdan. O hiçbir şeyi hak etmiyor. Bencil yalancının teki, beni tuzağa düşürdü. Çok söyleyecek sözüm var. Çok fazla. Boğazıma kadar ilişip orada düğüm olup cümleler sadece dışarıya çıkmıyor. Ne söyleyecek zamanım ne de gücüm var.

Kulağımın arka tarafında kafatasımın yan kısmında hissettiğim tarifsiz acı ile dudaklarımı birbirine bastırarak inlememi dindirdim. Öyle bir sıktım ki dişlerimi kırılacaklarını hissettim. Dudaklarımı öyle bir ısırdım ki parçalanacaklar zannettim.

Asla bağırmadım ama. Bağırmamaya çalıştım. Zaten sonra... Sonra tepemdeki beyaz ışık yavaş yavaş karanlığa büründü. Kulağımdaki birbirinden farklı çığlık sesleri soldu.

Siyaha gömüldü beyaz.

Siyah kazandı, beyaz kaybetti.

Beyaz, siyaha mahkûm oldu.

Savaşı ne siyah ne de beyaz kazandı.

Çünkü ikisi de güçsüzdü.

Hiç soramadılar birbirlerine; sen siyah ya da beyaz olmak istiyor musun?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kaçış YokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin