1. BÖLÜM

3 1 5
                                    

Ben Vokal. Orta durumlu 2 katlı ilk katını kiraya verdiğimiz bir evde büyüdüm. Durumumuz orta maliyetli bir aile. Derslerine önem veren huzurlu bir ses gibiyim ben. 11. sınıfa gidiyorum.

Kulağımda kulaklık ile yolda yürüyordum. Dışarıdaki sesi azda olsa duyabiliyorum. Dedikoducu teyzeler, sigara tüttüren amcalar, kediye eziyet çektiren çocuklar, topunu balkona kaçıran gençler ve okula giden yaşıtlarım. Bu sesler okadar uyumsuz ki size anlatamam. Ancak resim hocam bir konuyu anlatırken "bugün uyumsuzlukların uyumunu çizeceğiz, zıtlıklarla sanat icra edeceğiz." Demişti. Ve çok güzel bir resim çizmişti tüm sınıf. Bu ses karmaşasına aldırış etmeden yoluma devam ettim.

Okulun önüne geldim. Yavaş adımlarla içeri girdim. Kapıda herşeyim, yaşam sebebim, nefes tüpüm Eylül'ümü görüm. İçimi kaplayan huzurla koluma girdi. Beraber sınıfa geçtik.

Sınıfta bana platonik bir çocuk var. İsmi Enes. Yakışıklı değil diyemem ama ciddiyim ki benim kafadan değil.

Ama birde gelin görün bende birisini seviyorum. İsmi Ömer. Çocuk karizma. Aşırı yakışıklı, Kibar, futbol kariyeri olan, dersleri normal, saçlar yandan alınmış ve kıvırcık. Yani anliyacağınız tam olarak benim erkek halim. Benden de hoşlandığını düşünüyorum. Bana diğerleri gibi davranmıyor. Aşırı tatlı.

Sıralarımıza geçiyoruz. Eylül benim bir arka sıramda oturuyor. Maalesef derslerde hocalar kız-erkek otutturuyor. Ve bende Enes'le oturuyorum. Biraz kötü bir durum.

Aşırı iğrenç bir olay daha var. Ömer Eylül'le oturuyor. Tabiki gelecekteki enişteniz pas vermiyor. Bu çocukla ciddi bir ilişki istiyorum.

Ders matematik. Sevdiğim bir ders. 40 dakika boyunca sevdiğim bir uğraşla ilgilenmek beni huzurlu hissettiriyor.

Ders başlıyor. Konumuz açılar. Matematik hocamız " Çocuklar bu ders soru çözeceğiz, sınıfta fazla konuşma var. Eğer isterseniz bir dahaki ders oturma düzeni yapabiliriz." Diyor. Bu benim için harika bir haber. Bakarsınız Ömer ile otururuz. Çok iyi olmaz mı?

Sınıftan çok ses çıkmasından matematik hocamız rahatsız olacak ki sağ elini kaşlarını çatarak masaya önce yaklaştırıyor. Sonra arada beş satimetre kadar boşluk kalacak şekilde bekletiyor. Bunu sınıf görmeyince elini çekiyor. Baktı ses dinmiyor, hiç beklemediğimiz bir anda laps diye elini aşırı sert bir biçimde masaya vuruyor. Tabiki ruhumuzu teslim ediyoruz.

Sessizlik sağlanınca akıllı tahtayı açıyor. Bir kaç soru arıyor. Bilmediğim sitelere girip çıkıyor. Sitelerden çıkarken aradığını bulamamış olacak ki yüzü buruşuyor.

Enes rahat edememiş gibi davranmaya başlıyor. Anlam veremiyorum. Sonrasında benim oturduğum yere yakın olacak biçimde elini koyuyor. Eline bakıyorum. Ama çokta önemsemiyorum. Sonra elini kalçama yaklaştırıyor. Rahatsız olacağım ki biraz sola doğru kayıyorum. Elini kendimden uzaklaştırınca biraz canım acıyor. Çünkü kalçamın yarısı oturmuş halde değil. Elini yaklaştırıyor yine. Biraz daha kayınca bu sefer beklemiyor direk dokunuyor. Biraz daha kayarsam laps diye yere yapışacağım. Onun niyetini anlasam da sanki anlamamış gibi yapıyorum. Günahını da almayayım. "Elini çeker misin? Oturamıyorum." Deyince yüzü kızarıyor. Hiç birşey demeden elini hızla çekiyor. Bende düşmek üzere olduğum bir vaziyette biraz kayıyorum. İlk soruyu zar zor çözdüm. Daha bilmem kaç soru var. Ama dersin bitmesine tam tamına 32 dakika var. Sıkıntılı bir nefes alıyorum. Taciz mi edilmiştim? Umarım yalnış anlamışımdır.

Arkamızda oturan Ömer'e bakıyorum. Enes elini yine bana yaklaştırıyor. Ama önceki gibi değil direkt olarak kalçamdan bacağıma kadar elini süzdürüyor. Aşırı biçimde rahatsız oluryorum. Bu sefer tam o bölgeye koyuyor ve hafifçe avuçluyor. Ama sıktırmıyor. Arkama bakıyorum. Enes hala beni taciz etmekle meşgul. Ömer'e kaş göz işareti yapıyorum. Sanki gözlerimiz konuşuyor. Elimle yardım işareti yapıyorum. Ömer'e Enes'in eline bakmasını anlatmaya çalışıyorum. O da bakıyor. İlk başta anlayamayacak ki kaşlarını çatıyor. Sonra gözlerini açıyor. Ona "kurtar beni" dercesine bakıyorum. Ömer'de patlamaya hazır bir saatli bomba gibi Enes'e bakıyor.

"O elini çek!" Diyor. Enes anlamıyor. Büyük ihtimalle başkasına dediğini zannediyor. Sırayı çekiyor ki kimsenin görmesini istemiyor. Kalçamı birazda daha sıkıyor. Zil çalıyor. Ahmet hoca "Çıkabilirsiniz, kalan soruları birdaha ki derse kadar bitirmiş olun."

Enes bir milim bile oynamıyor. Bende sırayı Allah katına kadar çektiği için kıpırdayamıyorum. Ömer biraz daha sesli bağrıyor. "O elini çek Enes!" Enes korkuyor. Arkaya bakıyor. İkisi de kıpkırmızı ama birisi sinirden birisi ise utançtan. Eline bakınca hemen çekiyor. Ömer patlayacak gibi oluyor ki "Enes gelsene bi erkekler tuvaletine." Diyor. Orada çok kötü şeyler yaşanacak gibime geliyor. Onlar ilerliyor. Okul çok büyük tam 7 katlı her kata da sıçmaz ki bir insan. Bir kata yeter. Şimdi iki saat nerede olduklarını mı merak edeceğim? Onları takip etme kararı alıyorum. Sınıftan çıktıklarında beşe kadar sayıyorum ki beni fark etmesinler.

Bir...
İki...
Üç...
Dört...
Ve beş...

Allah ne verdiyse koşuyorum. Enes büyük ihtimalle hayatındaki en büyük şoku yaşayacak. Kolunu tuttuğunu gördüm. Uzaktan bile Enes'in kolunun kızardığı belli oluyor.  Ömer kolu biraz daha sıktırınca kolu morarıyor. Yazık... Şerefsizlik yaparsan o kolun daha çok morarır.

Sonra bir anda geri dönüyorum. İçimden "Aman banane ölse bile hak ediyor. Piç, salak, aptal, otizimli, eşek.

Sınıfa geri dönüyorum. Sınıf öğretmenimle konuşmalı mıyım? Bu konuyu bilecek kişiler; ben, Eylül, Ömer ve sınıf öğretmenim Sena hoca. Bitti. Yayılmasından korkuyorum. Utanıyor muyum? Hayır sadece kendi kendime intikam alacağım.

Bu intikam nasıl olacak bilmiyorum. Ancak, bildiğim tek şey tacizden daha acı bir intikam olacak.

Tenefüsün bitmesine daha 7 dakika var. Öğretmenler odası en üst katta. Bu sayede nöbetçi olup olmadığını görebileceğim. Üst kata çıkarak aramaya başlıyorum. Gözlerim Sena hoca gözlüyor. Bu kattaki nöbetçi hoca sosyal öğretmenimiz Hayri hoca. Biraz hayal kırıklığıyla üst kata çıkıyorum. Bu katta da fen bilimleri öğretmenimiz Yelda hoca var. Of hadi ama bu kadar şanssız olamam. Şu anda dördüncü kattayım. Sonunda Sena hocayı görebiliyorum. Yanına geliyorum. "Hocam biraz konuşabilir miyiz?" diyorum. Sena hoca "tabii ki, gel bahçeye çıkalım" diyor.

Bilerek bahçenin en kıyı köşesine geçiyoruz. Birazdan Sena hocanın yüzündeki gülümseme kayıp olacak haberi yok...

"Hocam direkt konuya giriyorum; biliyorsunuz ben her derste Enes ile oturuyorum. Bu konuda çok rahatsız edici bir olay yaşadım. Matematik dersinde taciz edelim. Bunu söylerken utanıyorum ama aşırı rahatsız oldum. Benim yerimi değiştirebilir misiniz acaba?" Dedim. Hocanın eli ayağı titremeye başladı. Gözünden bir damla yaş aktı. Anlatırken ağlamamak için zor dirensemde dayanamayarak hocaya sarılıyorum. O anda ikimiz de birbirimizi sarılarak ağlıyorduk. Sena hocanın nefesini titrediğini hissedebiliyorum. Öylece ağladık hocamla. Ben 17 yaşında masum bir vokaldim. Kimseye zararı olmadan çalan bir melodi. Daha 18'imde bile değildim yani çocuk sayılırım. Nasıl bir şey yaşamıştım böyle? nasıl anlayamamıştım onu sapık olduğunu?

Saçlarım gözlerimin önüne gelerek ıslanıyordu göz yaşlarımda. Yapamdım, dokunma bana diyemedim. O kadar güçsüzdüm ki ağzımı oynatmaya mecalim yoktu.

Bu sırrım Ömer'e, Eylül'e, sayın hocama ve siz sayın okurlarıma emanet. Dayan vokal, seni susturamayacaklar...

SONBAHARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin