Giriş

146 20 64
                                    

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın:)

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın:)

***

Yakoma'da yağmur kutsal sayılırdı. Yakoma'ya hayat veren iki şeyden biriydi çünkü yağmur. Yeraltı sularına sahip olmayan küçük ülkede su kaynakları olan su kuyularının, su yaratıklarının yaşadığı göllerinin ve son olarak su perisi gölünün tek kaynağı yağmurdu. Bu yüzden Yakoma halkını oluşturan tüm yaratıklar gökten düşen bir damla yağmur için bile çok mutlu olur, yağmur dansına çıkardı. Yağmur yağan her gün Yakoma halkının bayramıydı.

Bugün dışında.

Kraliçe Maikey bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında, üstündeki zümrüt yeşili elbisenin eteklerini tutarak sağa sola koşuyordu. Etrafında belirmiş olan yoğun ve güçlü sihir aurası resmen ona karşı yağmurda bir şemsiye görevi görüyordu, buna rağmen Maikey dağılmış ve yıkılmış görünüyordu. Yüzü sormuştu, tacı kafasında değildi ve saçları darmadağınıktı. Maikey gözleri kendisinden üç metre uzaklıkta yerde duran şeyi bulduğunda sanki birisi onu ayaklarından yere yapıştırmış gibi duruverdi. Sabahtan beri yağmur dansının ve şarkısının mutlu sesiyle süslenen gökyüzü onun acı dolu feryadıyla kaplandı bu kez.

"Victoria! Hayır! Bebeğim!"

Kraliçe Maikey üç adımda gördüğü şeyle olan mesafesini kapatıp kıpkırmızı kanlara kaplanmış o şeyi bağrına bastı ve acı içinde ağlamaya başladı.

Onun çığlıklarını duyan eşi kral Kenji kucağında beş yaşındaki oğlu Riki'yle kraliçenin arkasından koşarak gelmişti. Bu çığlıkların neden olduğunu bilse de içindeki korkuyu bastırmaya çalışıyordu. Karısının kollarındaki küçük cesedi gördüğü anda ise Riki de cesedi görmesin diye hızla geri çekilmişti.

Ama küçük Riki parçalanmış cesedi yeterince görmüştü. Simsiyah uzun saçlar arasındaki paramparça yüzü, kanlar içindeki minicik bedeni görmüştü. Görmeseydi bile, annesinin acı dolu çığlıkları bile her şeyi anlamasına yeterdi.

"Victoria! Hayır! Lütfen hayır. Özür dilerim hayır!"

Riki babasının kendi omzuna bastırdığı başını kaldırmaya çalıştı. Annesinin tuttuğu şeye bakmak istiyordu çünkü inanamıyordu. O küçük beden Victoria'ya mı aitti? Annesinin tuttuğu şey Victoria mıydı? Riki buna anlam veremiyordu. Küçük aklı bazı şeyleri anlarken başka şeyleri anlayamıyordu. Victoria ölmek için çok küçük değil miydi? Bebekler de ölür müydü? Annesininkine benzeyen, simsiyah uzun saçlarına ne olmuştu küçük kızın? Parlak mavi gözlerinin ışığı nereye gitmişti? Küçük kızın sesi doldu kulaklarına. Daha tam olarak "Riki" bile diyemez, Riki'nin peşinden "Viki! Viki!" diye koşardı. Daha dün olmuştu bu hatta. Kendisiyle oynasın diye, daha dün saatlerce ismini sayıklamıştı küçük kız. O ölmek için çok küçüktü.

"Baba. Vic öldü mü?" dedi Riki çocuksu sesiyle. Gözleri hemen babasının yanında ayakta dikilen abisindeydi. Kendisinden dört yaş büyük olan dokuz yaşındaki çocuk yumruklarını sıkmış annesinin sırtına bakıyordu. Babaları cevap veremeden o cevap verdi zaten.

"Evet Riki. Victoria öldürüldü." kral en büyük çocuğuna döndü. Ondan böyle bir cevap beklemiyordu. Küçük oğlu da gözlerini kırpıştırdı. Riki'nin gözleri abisininkini bulduğu anda sanki abisindaki nefretin tamamı ona da bulaşmıştı. Riki duyduğu şeyi anlamıştı.

"Öldürüldü mü? Ama bunu kim yapar ki?"

Riki'nin yaşı küçük olabilirdi ama zihni bir yetişkininki kadar iyi çalışıyordu. O farkındaydı. Yakoma barışlar ülkesiydi. Ne vampirler, ne büyücüler, ne cadılar, ne sirenler... Bu ülkede yaşayan hiçbir yaratık kimseyi öldürmezdi. Bir çocuğu öldürmezdi. Özellikle de kralın himayesine aldığı kızını, asla.

Kenji derin bir nefes alıp oğlunu yavaşça kucağından indirdi ve diz çöküp oğlunu karşısına bıraktı. Sonra da küçük çocuğunun kendi gözleri gibi simsiyah olan gözlerine baktı. Riki babasının gözlerini ilk defa böyle görüyordu. Böyle karanlık, böyle nefret dolu... Bu çok korkunçtu.

"İnsanlar..." dedi kral. "Bunu Victoria'ya insanlar yaptı Riki." Sonra da ayağa kalktı ve yan yana duran iki oğluna baktı. "Buradan bir yere ayrılmayın ve yanımıza gelmeyin. Riki'ye göz kulak ol Heeseung." diyip eşinin yanına yürüdü. Ama Riki'nin zaten yanlarına gitmeye ihtiyacı yoktu. Küçük kızın parçalanmış ve tanınamayacak haldeki cesedi gözlerinin önünden gitmiyordu.

Riki de minik yumruklarını yavaşça sıktı. Abisi gibi sessizdi ama içinde bir nefret filizlenmişti ve büyüyordu. Küçük çocuk sertçe yutkundu.

"Öldüreceğim. Sana bunu yapanları öldüreceğim Vic. Önce onları sonra geri kalanları. Tüm insanları yok edip intikamını alacağım."

Kral Kenji ya da kraliçe Maikey o an arkalarının dönüp Riki'ye baksalardı, küçük çocuğun siyahtan kan kırmızısına dönmüş alev alev yanan gözlerini ve etrafındaki nefretle yanan büyü aurasını görebilirdi. Heeseung da bu aurayı görmesine rağmen bir şey demeden gülümsedi. Küçük kardeşini ilk defa bu kadar güç sahibi görüyordu çünkü.

"Yemin ederim Vic. İntikamını alacağım."

Ve bu iki cümleden sonra, minicik yürekteki intikam ateşi bir yeminle mühürlemiş olmuştu.

***
⁰² ⁰⁶ ²⁴

***⁰² ⁰⁶ ²⁴

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

KKeeut!

Özledik mi? Bence özledik.

Akşam da birinci bölümü atarım

Umarım ilk paylaşımımdaki gibi çok sevilir ve çok okunur, Stockholm'un yeri çünkü her zaman dediğim gibi, çok özel. Çok çok özel.

Biraz değişiklik, biraz güncelleme yaptım. Bazı yerler daha farklı, bazı yerler daha detaylı olacak. Ama konu geneliyle aynı. Bu yüzden eski okurlar, no spoiler:)

Not: Ana karaktere hakaret yorumlarını gördüğüm anda silerim, diğer karakterlere ve kötü karakterlere dozunda sövebilirsiniz;)

Stockholm || Nishimura RikiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin