randevu (sonunda)

15 3 8
                                    

kıvırcık saclı cocuk saskınca gozlerini kırpıstırdı, keske bunu en bastan kabul etmeseydi. ya da en azından daha az merkezi bir yerdeki bir lokantaya gitselerdi.

ama artık her sey icin cok gecti.

"ayy, kızma lutfen." rindou iki eliyle iki cubugu ramen kasesine daldırdı. "ben amerika'da büyüdüm ama bu kan hala aynı kan. bunu yapabilecegime eminim." cubukları cevirip makarnayı dolamaya calısıyordu.

"senin icin catal isteyebilirim." derin bir nefes aldı souya, eger onları tüm mekana rezil etmemis olsaydı garsondan catal istemeyi asla sorun etmezdi ama simdi o catal bile kurtaramazdı durumu.

zira rindou tam 1 saat 45 dakikadır yemekle cebellesiyordu ve yemegi oraya buraya sactıgı icin dikkatleri de üstüne cekmisti. amerika'da büyümüs olması güzeldi, amerika fırsatlar ülkesiydi ve japon kültürüyle asırı icli dıslı olmak zorunda da degildi, öyleymis gibi davranması souya'yı hafiften sinir etmisti; her sey bir yana, genc adamın onun yanında olmadıgı biri gibi davranmasını istemiyordu.

"yok yok, harbiden bak. halledecegim, güven bana." makarnayı cubuga dolayıp agzına tıkıstırmayı basardı. "hallettim!"

"agzın doluyken konusma, igrenc." souya onun aksine cok rahat bir sekilde yiyordu yemegini. rindou özür dilercesine mırıldandı- ya da souya bunu bir özür olarak yorumladı.

"peki peki, ee nelerden hoslanırsın?" diye 32 dis sırıttı rindou.

"...motosikletler?" souya neyi sevdigini oturup düsünmemisti hic, bunu düsünmek icin fazla mesgul biriydi.

"hadi ya, vay anasını." rindou güldü ve cubukları tabagın icine bıraktı. "bu arada ben baya doydum." dedi sadece 2 kez yemeyi basarmasına ragmen. heyecandan pek ac da hissetmiyordu zaten.

"emin misin? hala catal isteyebilirim." dedi souya, her seye (rindou'ya) ragmen bugünü güzel kapatmak istiyordu.

zaten ilk ve son görüsmeleriydi, bari iyi gecsin diye düsünmüstü.

"yok yok, valla bak. doydum tamamen, biraz daha yersem kusarım." rindou gülümsedi. "beni bosver simdi, senin hakkında konusalım mı?" gözlerini kırpıstırdı, cekici göründügünü umuyordu.

"benim hakkımda ne konusmak istiyor olabilirsin ki?" dedi souya kaslarını kaldırarak.

"her seyi." rindou göz kırpınca souya birden kıpırdanmaya basladı, rahatsız hissetmisti. "lan, n'oldu?" diye sordu rindou saskınlıkla, onu germedigini umarak.

gerci souya'nın tüm olayı gergin olmasıydı zaten.

"hesabı öde de gidelim." dedi souya kaşlarını çatarak. rindou neler olduğunu anlamamıştı fakat emirlere itaat ediyordu.

"gerdiysem ozur dilerim." rindou eliyle isaret vererek garsonu yanına cagırdı ve hesap defterinin icine bir miktar para koydu

"yok, yok germedin." dedi souya ama yalan söyledigi cok barizdi.

rindou dudaklarını birbirine bastırdı, cidden üzüldügünü fark edince daha da üzüldü zira görev basındaydı ve souya'nın cidden rahatsız olup olmamasının normal sartlarda umrunda dahi olmaması gerekiyordu. ama umrumdaydı iste.

"tamam o zaman, baska bir yere gidelim mi?"
"eve gitsek daha iyi olur."
"beraber mi gidecegiz eve?" rindou sıcıp sıvıyordu, souya kaslarını cattı.
"aynen, gel bize gidelim. film falan izleriz bir de istersen?" souya'nın ifadesi sinirli ve ciddiydi, fakat rindou sinirli-ciddi ile ciddi-ciddi arasındaki farkı kavrayamayacak kadar salaktı.

"olur, hadi size gidelim"
"sacmalama-"
"hadi hadi!" rindou biraz fazla heyecanlanmıstı.

____

ay yemin ederim duzyazi yazamıyorum
texting de yazamıyorum
NE YAZABILIYORUM BEN AMK

bu arada reelde arkadaslarimla asya lokantasında bulusmamis olsak ve ben onları TUM lokantaya rezil etmemis olsam bu bolum de olmazdı. yani bu hikayenin devam etmesini benim salakligima borclusunuz😽

enemies to friends [rinsou]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin