Jisung sol kaşına yediği ani yumrukla dengesini kaybedip sırtını duvara çarptı. Hatırlamadığı bir anda sırtından aldığı darbeden dolayı temasla acının ense köküne vurması bir oldu ve yüzünü buruşturarak tısladı. "Hayatınızı sikicem..."
Başı da dehşet dönüyordu ama köşeye pısmış kediyi yalnız bırakacak kadar değildi. Çoktan kan revan içinde kalmış elleriyle duvardan destek alarak kendini arkadaşını sıkıştıran adamların üstüne attı.
Durduraksız yumruklarını savuruyor, ellerinin arasına giren ceket yakalarını tutup fırlatıyor, deli gibi sırıtıp karşısındakilere bitikliğini göstermemeye çabalıyordu.
En sonunda yere düşen adamlardan biri kafasını kaldırıma çarpıp hareketsiz kaldığında diğeri de Jisung'un elinden kurtulup arkadaşına eğilmişti. Telaşla yaralı adamı kaldırıp uzaklaşmaya başladı.
Jisung yediği yumruk ve tekmeler yüzünden sarsılan bilinci sebebiyle neredeyse çöp konteynırının köşesine çökmüş ağlayan Minho'yu seçemeyecekti.
Sendeleyerek de olsa ona ulaşıp pofuduk kahve hırkasının kapüşonunu tuttuğu gibi son gücüyle küçüğü kaldırdı. Elmacık kemiğindeki morluk, patlak dudağı ve ağlamaktan kıpkırmızı olmuş koca ışıldak gözleri ona ağız dolu küfretmesine engel olmuştu. Bunu eve sakladı.
"Hyungi-" diyebildi gözleri kararıp yere yığılmadan önce.
Minho çığlık atıp yerinden sıçradı. Hemen peşinden de hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Yere boylu boyunca yığılmış en yakın arkadaşı Jisung'u zırlaya zırlaya sırtlayıp eve taşıdı. Gözyaşları bir saniye bile dinmedi. Bir daha onun sözünden çıkmayacağına yemin etti.
•••
Sabah her şey normaldi.
Minho erkenden uyanıp Jisung'u uyandırmadan mutfağa koşmuş, ikisine bir güzel kahvaltı hazırlayıp duşa girmişti. Patlak dudağına da ufak bir pansuman yapmıştı.
Bugün düne nazaran daha iyi hissediyordu. Saçmasapan bir kavganın ortasında kız çocuğu gibi ağlayıp biricik arkadaşını olayın göbeğinde bırakması elbette beklenir bir şeydi. Minho her ne kadar lafta delikanlıysa pratikte tam bir korkak kediydi. Neyse ki Jisung onu çok iyi tanıyordu.
Jisung'u uyandırmak için döndüğünde onu odada görmeyince gözleriyle etrafı taradı. Yorganı, switchi ve gözlüğü yerde, alarmı ters dönmüş ve bordo perdesi yatağının başına geçmiş haldeydi. Olağandı.
"Jisungie?"
Banyodan bir ses karşılık verdi.
"Hyung..."
Ama Jisung'un sabahları olan tok kalın sesi değildi. Nispeten daha ince ve feminen.
Minho yanlış duyup duymadığına emin olmak için banyo kapısına yaklaştı.
"Jisung? Sen misin?"
İçeriden bir şeylerin düşüp kırıldığının sesi geldi.
"E-evet. Biraz işim var. Sen başla yemeğe."
Bu sefer ses yine Jisung'a benzemiyordu ama az öncekinden biraz daha kalın çıkmıştı. Belki üşütmüştür diye düşündü. Dün gece onun yüzünden felaket geçmişti sonuçta. Suçluluk hissiyle doluverdi.
"Masada bekliyorum." dedi ve yemek odasına ilerledi.
Kahvelerini kırmızı yeşil kupalarına doldururken Jisung sonunda gelmişti. Minho'nun arkasından geçip yerine oturdu.
Minho da karşısına geçtiğinde Jisung'un kendi kapüşonlularından giydiğini fark etti. Hatta kafasını bile kapatmıştı. Ev soğuk değildi. Üstelik görebildiği açıdan solgun ve garip durduğunu da söyleyebilirdi. Yüzü de küçülmüş gibiydi sanki ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
WINONA, minsung • one shot
FanfictionMinho, yüz asırlık agasının mucizevi bir şekilde kadına dönüştüğü bir sabaha uyanıyor. @jagirachas in valentines day yemegi ★