+82-xxx-xx
ayrıl o çocuktan jisung, üzüyor seni
"Sevgilim?"
Arkasından gelen sesle Jisung elindeki telefonun ekranını hızla kilitlemişti. Eli ayağı birbirine karışırken belli etmemek için gülümsemeye çalışıyordu.
"Ah, Haewon gelmişsin. Dersin bitti mi?"
Haewon küçük bir baş sallamasıyla yanına oturup kolunu Jisung'un omzuna atmış ve arkasına yaslanmıştı. Aklına gelen şeyle Jisung, yanındaki sandalyenin üstündeki sırt çantasına uzanırken bir yandan da gününü anlatıyordu.
"Bugün sabah erken kalktım, halsizim diyordun o yüzden sana çorba yaptım. Postmodern roman dersine yetişemedim ama önemli değil. Notlarını vermesini rica edeceğim Felix'ten. Yarınki derste Bayan Jung canıma okuyacak ama olsun."
"O dedikoducunun işi ne, otursun anlatsın sana dersin özetini."
Sevgilisinin tek arkadaşına hakaret etmesine iç çekerek çıkardığı termosu yanında getirdiği küçük kaseye boşaltıp Haewon'un önüne koymuştu. Yakın arkadaşı ve erkek arkadaşı birbirinden nefret ediyordu ve bu durum Jisung'u hem üzüyor hem de yoruyordu. Uzattığı kaşıkla sevgilisi çorbayı içmeye başladığında ise aniden aldığı mesajı düşünecek birkaç dakikası olmuştu. Kimden gelmişti, neden ayrılmalarını istiyordu ve daha da önemlisi bunu Haewon'a söylemeli miydi? Ne yapacağını bilememesinin verdiği gerginlikle bacağını titretirken hissettiği elle durup kafasını kaldırdı.
"Yapma şunu, sevmiyorum dedim kaç kere."
Bacağındaki elin çekilmesiyle kısıkça bir özür mırıldanıp sessizlikle Haewon'un yemeğini bitirmesini beklemişti. Bu sırada her zamanki gibi titreyen parmaklarıyla oynayıp panik olmamaya çalışıyordu.
"Selam Jisung."
Arkasından gelen ses diğer öğrencilerin de dersten çıkıp kantine doluştuklarını fark etmesine sebep olmuştu.
"Merhaba hyung."
Changbin büyük ve güven dolu gülümsemelerinden birisini sunup Jisung'un omzunu hafifçe sıktıktan sonra yanlarından geçip arkadaşlarının olduğu masaya ilerledi. Jisung istemsizce gözleriyle onu takip ederken yanındaki sandalyenin sertçe itilmesi kendisinin irkilmesini sağlamış, kantindeki birkaç gözün de onlara dönmesine sebep olmuştu.
"Gidiyorum ben."
Sevgilisinin öfkeli sesi içini titretirken Jisung olayı bile algılayamadan hızla kalkıp arkasından ilerlemişti. Dokunmaya korkarak kolunu tuttuğunda gerginlikten burnunun ucu sızlıyordu.
"Haewon, dursana. Nereye?"
"Sana kaç kere şu puştlarla konuşma dedim değil mi? Yetmezmiş gibi adamın arkasından yiyecek gibi bakıyorsun. Siktir git madem onların masasına Jisung."
Ne diyeceğini bilememenin verdiği hisle öylece kalırken kelimelerini toparlamaya çalışıyordu. Söyledikleri öyle saçma şeylerdi ki idrak etmekte zorluk yaşamıştı.
"Ama onlar Felix'in arkadaşı, hem Changbin hyung Jeongin ile çıkıyor. Beni kardeşi gibi görüyor sen de biliyorsun. Yiyecek gibi bakmıyordum ki dalmışım sadece Haewon. Özür dilerim."
"Başlatma Felix'e falan Jisung. Zaten onunla yakınlaştığından beri halin tavrın değişti. Ben bilmiyor muyum o şerefsizlerin seni ayartmaya çalıştığını. Sen de bu durumdan gayet memnunsun anladığım kadarıyla. Defol Changbin'in kucağına."
"Düzgün konuş Haewon!"
"Gerçekleri söyledim diye suçlu oldum öyle mi? Ne hâlin varsa gör."
Haewon Jisung'un güçsüz tutuşundan kurtulmak için kolunu sertçe çektikten sonra arkasında bıraktığı enkaza bakmadan kantinden çıkıp bahçeye adımlamıştı. Jisung ise gözleri dolu bir şekilde yutkunurken olayı hazmetmeye çalışıyordu. Bu lafları ilk kez işitmiyordu ama bu kadar insanın olduğu bir yerde olması kavramasını güçleştiriyordu. Kendi sevgilisine başkasının kucağına gitmesini söylemesine mi üzülseydi, masumca selam veren Changbin'in itham edildiği şeylere mi bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
miserable | minsung
Teen Fiction"sen yıldızlarını kaybetmeyi değil parlamayı hak ediyorsun jisung, ve inan bana gülüşün melekleri kıskandıracak kadar güzel." ↪ minsung [gerçek bir hikayeden uyarlanmıştır.] tw: bu hikaye anksiyete, kendine zarar verme ve depresyon gibi unsurlar içe...