6.34 (alarm sesi.)
Perdenin arasından odama giren güneş ışığı ve alarmımın sesi beni uyanmaya iterken bir yandan da, dün yaptığım sporun etkisiyle ağrıyan kaslarım beni yatağa geri itiyordu.
6.48 (ertelenen alarm sesi.)
Oflayarak kalktım ve yatakta öylece oturup birkaç dakika hayatı sorguladıktan sonra kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Üzerime giymek için bir tayt ve swetshirt çıkardım. Hava güneşli olsada baya soğuktu. Uzun çoraplarımı da giyip makyaj masama oturdum. Makyaj yapmak pek tercihim olmadığı için sadece rimel,allık,lipbalm ve gloss sürüp kalktım. Sırt çantamın içine ajandamı ve kalemlerimi koyup evden çıktım.
Yaklaşık bir saatlik otobüs yolculuğunun sonunda metroya varabilmiştim.
Metroya binip boş bir yere oturdum ve kitabımı alıp okumaya başladım.Bir sihirli değnek gelip dokunmayacak senin omzuna, sen kendin dokunacaksın.
Sen biryerlere var diye çabalamayacak insanlar, sen kendin için cabalayacaksın.Kitabın sözleri beni etkilesede hiç gaza gelmemiştim. Gözlerimi devirip kitabı tekrar çantama koydum. "Son durak *******." Son durakta inip yürümeye başladım. Kulaklığımı takıp telefonumdan bir müzik açtım ve yürümeye devam ettim.
Her zaman işe gitmeden önce geldiğim kafeye geldim ve sırada beklemeye başladım. Ben hala sıra beklerken önümdeki adam cüzdanını sanırım bulamamıştı. Bana baktı ve geçmem için yer verdi. "Her zamankinden alayım ben." Dedim ve kahvemi beklemeye başladım. Yanımda duran adam hala cüzdanını bulamamıştı ve sanırım bu gün yardımsever bir günümdeydim cebimden kartımı çıkarttım. "Beyfendininkini de buradan alın lütfen." Adam bana mahçup bir şekilde bakarken ben sadece gülümsedim ve "borcunuz olsun." Dedim.
Çalıştığım tekstile gelirkendi ofisime çıktım. Mankenin üzerinde duran atkı yamuktu ve evet düzeltmesem olmazdı. "Aslı mankenin atkısı yamuk, bir de trend olan markaların ürünlerini girişe koyun." Dedim ve odama girip oturdum. İş arkadaşım Fulya ile aynı odayı paylaşıyordum ve onu pek sevdiğim soylenemezdi. "Berilcim, tatlım tayt tshirt giymişsin işe gelirken, çok ayıp değilmi." Dedi bıyık altı gülerek. "Sanane Fulya istersem pijamayla gelirim." Dedim ve önüme döndüm. Fulya da bu gün üzerine, beyaz gömlek altına kalem etek bide siyah ceket giymiş. Yaptığı iki kilo makyajı saymıyorum.
"Arda bey geldi Beril hanım, sizi görmek istiyor." Ardamı o da kimdi. Kaşlarımı çattım.
"Gelsin bakalım kimin." Dedim ve beklemeye başladım.
Yaklaşık iki dakika sonra içeriye giren adamla şok olmuştum. "Selam." Dedi Arda denen adam. "Aaaaa, siz kafedeki kişisiniz." Bu cümlem karşısında ufak bir kahkaha attı. 'Evet kafedeki kişiyim." Dedi ve yanıma yaklaştı. "Size borcumu ödemek için geldim." Anlamaz gözlerle ona baktım. "Yani izin verirseniz sizi bir yemeğe götürmek isterim..." adımı öğrenmeye çalışıyordu."Adım Beril Yılmaz, siz de Arda bey olmalısınız." Dedim ve elimi uzattım.
"Evet, Arda Saraç, memnun oldum Beril hanım." Dedi,
"Ah, lütfen bana Beril deyin hanım ve beyefendi kelimesini kullanmayı pek sevmem." Dedim
"Peki o zaman Beril, seni öyle arası yemeye götürmeme izin verirmisin?" Önce birkaç dakika düşündüm ve sonra onaylamaya karar verdim.Arda beni nişan taşında bir restorana getirdi. Karşılıklı yemek yiyip sohbet ettik.
Kolumu kaldırıp saati kontrol ettiğimde saatin 4.37 olduğunu gördüm. "Ayy benim kalkmam lazım, bir arkadaşım evime gelecekti." Dedim ve hızla ayağa kalkıp çantamı ve montumu aldım. "Ben bırakabilirim seni evine." Dedi bende "hiç gerek yok zaten buralara yakın oturuyorum taksi ile geçerim." Dedim ve ona el sallayıp restorandan çıktım.