5*Günden doğan gece

33 6 8
                                    

Öfke sanki bedenime tutsak kalmış bir başka beden gibi, etimi sağa sola çekiştirdi. İçimde alevler yükseldi, dışımda tüm derim buz tuttu. Gözlerinin içine bakmak için direndim. İçimdeki durmadan konuşan o aptal bile bir köşeye sinip, dizlerini kendine çekti. Saklanmak için bulduğu ilk köşeye tünedi. Titredi ve titredi.

Ben yapmadım. Titremedim.

Kirli sakallarının altında, iri dudaklarının derin bir yarık izi olan tarafı alayla yukarı kalktı. Gözlerimi o yaradan ayırmadım bir süre, sonra ise çamura bulanmış bir balı anımsatan gözlerine çıktım. Zehir ve irin dolu o iğrenç gözlerine.

Yumruğum sanki ruhunu söküp alabilirmişim gibi kuvvetlendi. Tırnaklarım kuvvetin bildirdiği yükle derime saplandı. Acısını hiç hissetmedim, hissedemedim.

"Sevgili Yvla," Adım ağzından döküldüğü an zehrini vücudumla çoktan buluşturmuştu. Yüzüm iğretiyle buruştu. "Görüşmeyeli çok uzun zaman oluyor, öyle değil mi?"

'Bir dahaki görüşmede celladın olurum' diye söz vermiştim kendime bir zaman önce. Kendine verdiği sözü bile çiğneyen güvenilmez, arsız biri olduğum için tanrılar yüzüme tükürdü. Affedilmez bir günahtı. Bazen ölümü ellerinde tutmamak büyük bir günahtı. Öldürmemek büyük bir günahtı.

Arkamı döndüm. Bu kadar yakınımda durduğunu fark etmediğim adama çarptığımda, neredeyse bayılmak üzereydim. Gitmemişti. İçeriden her an çıkabilecek kraliyet askeri olduğunu bildiği halde, kaçmaya çalışmamıştı.

İçimde uzun zamandır ölü olan bir şeyler kıpırdadı. Yalnız olmadığını hissetmek. Destek.

Tanrılar biliyordu, şuracıkta, şu taş döşemenin üstüne çöküp saatlerce ağlayabilirdim. Gözleri bana dönmedi, bakışları arkamdaki zehirden ayrılmadı.

"Bu kadar çabuk mu gidiyorsun?" Sesi zihnimde önce eko yaptı, sonra bir balçık gibi her yere bulaştı. Her zerrem bu hisle titredi. "Neredeyse benden kaçtığını düşüneceğim."

Bir an düşecek gibi oldum. Öylesine sersemledim ki, ayağımın altındaki dünya ona gelmem için yalvardı. Parmaklarım kaslı kolu pelerinin üstünden bulup kavradı, keskin bakışları niyahet bana döndü. Siyah biçimli kaşları çatık, öfkesi uykudan yeni uyanmış kadar berraktı.

Gözlerimi kapattım ve açtım. Tek ayağım üstünde dönerken ifadesiz maskem yüzüme bir parçam gibi yapıştı, her zamanki gibiydim. Soğuk ve ifadesiz. Duygusuz.

İçimde ise gittikçe büyüyen bir yangın.

"Neredeyse,"dedim. Her kelimem buzdan bir mızrak gibi devam etti. Kahverengi, bana soracak olursanız bir hayvan dışkısını andıran, gözleri alayla yüzümün her kıvrımını inceledi. "Son nefesinde bile adımı sayıklayacağını düşüneceğim."

Onunla iletişim kurduğum için tüm benliğimle kendimden nefret ettim.

Dudağının kenarındaki yaranın altında kalan sakalını kaşıyarak bir bana bir de arkamdaki adama baktı. Pelerinin altından yüzünü yüzünü seçememiş olmasını ummaktan fazlası gelmedi elimden. Yüzünde ağzını tamamıyla söküp alma hissi uyandıran bir gülüş döndü durdu. "Öyleyse, adımı sayıkladığın zamanları unutmuşsun."

Midemdeki her şey ağzıma geldi. Asit boğazımı yaktı, ellerim kontrolüm dışında titredi, titredi, titredi. Pelerinin içinde, elbiseme bastırarak durdurmaya çalıştım ama çoktan fark etmiş ve dişlerini göstererek gülmüştü. Çenemi dik tuttum, gözlerimi kaçırmadım.

"Evet," Sesime yüklediğim alay çok eğreti duruyordu, fark etmemesini umdum. "Unutmuş olmalıyım." Omzunu duvara yasladı, kollarını birleştirdi. Tanrılar şahitti, elimden gelse bir saniye düşünmez, bu ara sokakta, karanlık meyhane önünde canlı canlı derisini yüzerdim. "Neyse ki bana hatırlatacak bir iz bıraktım sende."

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 20 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Kargalar ve yolcularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin