~
"Yah, Jeongin!"
"Sussana, konsantrasyonumu bozuyorsun amına koyayım."
Siyah saçlı çocuk yerinde huysuzca kımıldandı.
"Bana küfredip durursan kafanı ısırırım. Bakma bana öyle, çok ciddiyi- Ah demek inanmıyorsun?"
Hyunjin oturduğu koltuğun üzerinden hışımla kalkıp karşısında elindeki kağıt kalemle 'bugün ben seni çizeceğim.' Diyip yaklaşık bir saattir kendisini resmetmeye çalışan sarışını ciddi anlamda ısırmak için atıldı. Öyle ki büyük olan elinden kayıp giden kalemlere bakamadan kucağına atlayan ince yapılı çocuğu düşürmeden tutmaya çalıştı.
Kollarının arasındaki bedeni bacaklarının üzerine sabitlediğinde kızgın bir yüz ifadesiyle küçük bir çocuk azarlarmışçasına konuştu.
"Bebek misin sen, ne bu tavırlar bakayım."
Hyunjin kıstığı gözleri ve iki küçük kırmızı elmayı andıran yanaklarıyla konuştuğunda gülümsemesini tutamadı sarışın.
"Bebek falan değilim, düzgün konuşmanı ve beni ciddiye almanı istiyorum sadece."
Jeongin yüzündeki gülümsemeyi silmeden hemen dibindeki yüzü sağ eliyle okşarken sol eliyle de genç çocuğun belinden sıkıca tutuyordu.
"Tek ciddiye aldığım insanın sen olduğunu bilmiyormuşsun gibi konuşma, bebek surat."
Gözlerinin sürekli çarptığı al yanakları sıktığında devam etti.
"Senin bu huysuzluklarının asıl sebebini ben biliyorum da, neyse."
Kollarını karşısındaki adamın boynuna dolamış, kemikli yüzü izleyen siyah saçlı çocuk duyduklarıyla gözlerini devirip yerinde doğruldu.
"Haklı değilmişim gibi konuşman yok mu bir de, delirtiyorsun beni Jeongin."
"Haklı olup olmaman umrumda değil farkındaysan Hyunjin. Orada yapmam gereken şeyi yaptığım için senden özür dilemeyeceğim."
Uzun saçlarını bir eliyle geriye atarken tek bir bakışıyla bile kalbinin ritmini bozan adama anlamazca baktı Hyunjin.
Gereken şeyi yaptım da ne demekti?
O gün, Jihoon gereksiz samimi davranmıştı, istemediğini daha önce defalarca demesine rağmen yanlarına gelip Felix ile sohbetlerine de dahil olmuştu. Düşüncesizce bir davranıştı, bunda hemfikirlerdi fakat Jeongin sadece keyfi istediği için hem bir diğer arkadaşının önünde, hem de hiç tanımadığı bir adam olan Jihoon'un önünde Hyunjin'in 'kendisinin' olduğunu söylemişti.
Normalde bu hoşuna gidebilir ya da sevinebilirdi küçük olan, Jeongin'in bakış açısını biliyor olmasaydı.
"Yapman gereken şey bizi hem Felix'e, hem de Jihoon'a sevgili gibi mi göstermekti Jeongin, anlayamadım. Felix'in bizim aramızdaki ilişkinin nasıl olduğunu bildiğini biliyorum. Ama o çocuk hakkımızda dedikodu çıkarsa hoş mu olacak? Hem de olmayan bir şey yüzünden?"
Jeongin anlamazcasına bakmaya devam etti, konuşmaya başlamadan hemen önce.
"Aramızdaki ilişkiyi kimin nasıl gördüğü neden bu kadar önemli senin için? Biz birbirimizle nasıl rahatsak öyle olamayacak mıyız, anlayamıyorum. Bırak sevgili sanarlarsa sansınlar. Jihoon da isterse tüm okula yaysın Hyunjin, beni bu kadar sığ bir çizgide gördüğünü bilmiyordum. Ona göre davranacağım artık, merak etme. Şimdi izninle,"
Sarışın çocuk kucağındaki bedeni kaldırdıktan sonra sehpanın üzerindeki çakmağı ve sigarasını alıp stüdyonun kapısına yürüdü. Kapının yanındaki askılıkta asılı duran deri ceketini üzerine geçirip hiçbir şey söylemeden siyah saçlı genci kendi düşünceleriyle baş başa bıraktı.
~
Jeongin ile tartışmalarının üzerinden 3 gün geçen genç adam tüm enerjisizliğiyle uzandığı koltuktan sonunda doğruldu. Üç gündür ne kendisi, ne de Jeongin yazmıştı. Okulda da görüşmemişlerdi. Hyunjin, içindeki özlem duygusunun kabarışını son raddede hissediyordu ve bu kendine olan saygısını hiçe saymaya başlayacak duruma gelecek gibi görünüyordu.
Bu, bir süre düşünmesine neden olmuştu. Haklı olduğunun pek ala farkındaydı genç adam.
Çocukluğundan beri beraber olduğu adam, 'en yakın arkadaşı', yıllarca aralarındaki ilişkinin net sınırlarını kanatırcasına çizmişti. Arkadaştan öte olamayacaklarını kendisi de dahil çevrelerindeki herkese büyük bir özen ile göstermişti. Kim bu yakınlıklarını arkadaşlık dışı bulsa, yeri geldiğinde Hyunjin'den bile o imajı bozmak için bir süreliğine uzaklaşmıştı.
Şimdiyse Jeongin, kimin bizi nasıl gördüğü senin için neden bu kadar önemli diyebiliyordu, ve buna anlam veremiyordu.
Onca yılın ardından, ne değişmişti?
Yıllarca aralarındaki arkadaşlık tabusunu gevşetmeye çalışan insan olarak şimdi sanki kendisi yanlış anlaşılmak istemiyor gibi görünüyordu ama tek yaptığı Jeongin'in rahatsız olmamasını istemekten başka bir şey değildi bu zamana kadar. Demek ki işler değişmişti.
Hızlıca soğuk bir duş alıp düşüncelerini kafasından def etmeye çabalarken havlusuyla dolabın karşısına geçip bir süre ne giyebileceğini düşündü. Gözüne kestirdiği bol kot pantolonla beyaz keten gömleği giyinip ıslak saçlarıyla uğraşmadan komodinin üzerindeki cüzdanı ve anahtarını kaptığı gibi antrede asılı olan deri ceketini de alıp hızlıca stüdyodan çıktı.
Aralarındaki bu saçma durumu halletmesi gerekiyordu.
Durakta beklediği kısa bir sürenin ardından 15 dakikalık otobüs yolculuğuyla Jeongin'in kapısının önündeydi, siyah saçlı beden. Kalbi ağzında atıyor gibiydi, ne de olsa günlerdir hem en yakın arkadaşı hem de aşık olduğu kişi olan adamı görememişti.
Apartmanın giriş bilgilerini otomata girdikten sonra ilk kattaki dairenin önüne varıp zile bir iki kez bastı Hyunjin. Kendisi her ne kadar haklı olduğunu düşünse de aralarının kötü olmasına dayanamıyordu, bu yüzden alttan alıp özür dileyecek ve Jeongin'in en sevdiği kafeden en sevdiği yemeği, hamburger söyleyecekti. Bu klasik plan yıllardır işe yarardı, Sarışın; küçüğüne daha fazla kıyamazdı herhalde, diye düşündü Hyunjin.
"Ah biz de sizi geri arayacaktık sipariş eksik gelmiş diye- Hyunjin?"
Siyah saçlı genç çocuk bir an ne yapacağını bilemedi. Karşısında kapıyı açan en yakın arkadaşı, sevdiği adam, elindeki Hyunjin'in hamburger sipariş etmeyi düşündüğü yerin poşetleriyle üstü çıplak bir şekilde duruyordu. Geniş omuzları ve kaslı göğüsü ter içindeydi ve hızlı nefesler alıp veriyordu.
"Ben... seni merak etmiştim ama, yanlış bir zamanda mı geldim?"
Hyunjin çekinerek söylediği cümlenin hemen ardından Jeongin'in yapılı bedeninin arkasında gözüken minyon bir kız silüeti gördü. Uzun ve düz sarı saçları beline kadar uzanıyordu. Güzel bir yüze sahip diyebilirdi onun için, üzerinde sadece büyük bir tshirt olduğunu görmeseydi ve içi kıskançlıkla dolmaya başlamasaydı Hyunjin'in.
Kıskançlıkla birlikte kalbini burkan acıyla birlikte nefesini tutmak zorunda kaldı kısa bir an. Gözleri şaşkınlıkla büyürken Jeongin'e zorlukla bakabildi. Karşısındaki yıllardır gördüğü, içini bildiğini sandığı gözlerde gördüğü suçluluk hissiyle yanlış anlamadığını fark etti.
Hiçbir şey demeden arkasını dönüp gidecekken kolunun kavranmasıyla kısa bir an duraksadı siyah saçlı çocuk.
"Hyunjin, dur lütfen. Gel içeri konuşalı-"
Kolunu hızlıca kendine çekti, kafasını bir saniye bile arkasına çevirip o aşık olduğu gözlere bakmadı,
"Rahatsız etmeyeyim ben sizi, konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı zaten. İyi günler, Yang Jeongin."
Hızlıca kısa merdivenlerden aşağı inip apartmanın kapısından çıkarken aklında tek bir şey vardı Hyunjin'in, kalbini soğutacaktı ve asla bu görüntüyü unutmayacaktı.
~
Umarım olmuştur kontrol edemedim , öptüm 😽
ŞİMDİ OKUDUĞUN
draw me like I'm the most beautiful picture you've ever drawn, hyunin
FanficYang Jeongin; çocukluk arkadaşı Hwang Hyunjin'in, kendisinin nü çizimini resmettiğini görür. #hyunin