Otobüsten inip İdrislerin evine doğru ilerlemeye başladım. Kulaklıklarımın birini kulağımdan çıkartıp siyah kumaş kotumun cebine yolladım. Yoldayken iki kulaklık kulağımda olunca tehlikede hissediyordum.
Yaklaşık beş dakika sonra İdris'in oturduğu siteye gelmiştim. Buraya ilk gelişimdi konumu da ondan almıştım. Bayağı zenginlerdi sanırım, güzel bir yere benziyordu. Bizim annemle gelirimiz, giderimiz belliydi. Böyle yerler benim için lüks sayılırdı. Hatta yarı zamanlı mağazada çalıştığım zamanlar oluyordu geçen sene. Şimdi ise biriktirdiğim paramı harcıyordum. Çok da değildi ama neyse.
Cebimdeki telefonu çıkartıp İdris'i aradım. Birkaç çalıştan sonra meşgule attığında aşağı indiğini anlamıştım. Sitenin girişindeki duvara yaslandım. Güvenlikteki abi gözlerini bana dikti. "Hayırdır birader bir şeye mi baktın?"
Bu sert çıkışla kaşlarım çatıldı. Oradan bakınca bir şeye bakmış gibi mi duruyordum? "Hayır abi, arkadaşımı bekliyorum." dedim sakince. Olay çıkmasını istemiyordum.
Tam cevap vercekti ki o sırada İdris geldi, birkaç kez öksürdü. Kendini belli etmek istediği içindi sanırım.
"Benim arkadaşım."
Sesi cılızdı. Güçlü ve sert değildi. Nedenini anlamamıştım. Tepkisini görmek için güvenliğe döndüm.
"Babanız bugün dokuzda evde olmanızı istedi İdris Bey." dedi oturduğu yerden.
Şokla İdris'e döndüğümde kafasını sallayıp yanıma doğru adımladı. İdris Bey mi? Neden?
Beni kolumdan tutup ilerletmeye başladı. "Soru sormanı istemiyorum."
Gözlerimi devirdim. Tabii ki istemezdi paşa.
Beraber yol boyunca ilerledik. Karşımdaki adamı ben hiç tanımıyor olabilir miydim? Böyle bir ev, böyle bir baba? Belki de gerçekten zor zamanlar geçirmişti, geçiriyordu.
Beraber ana caddeye çıktık. Ellerim ceplerimde onu takip ediyordum. Ayağımdaki geçen sene aldığım siyah converselerdeydi gözlerim. Ne konuşacaktık? Neden onu almaya gelmiştim ya ben?
Caddedeki ufak bir kafeye girdiğimizde içim açılmıştı. Bir sürü bitkiyle kaplanmış duvarlar harika gözüküyordu. İdris ile beraber iki kahve sipariş ederek içeriden iki kişilik bir masaya geçene kadar hiç konuşmadık.
Oturunca derin bir nefes alıp bana baktı. "Ee naber?"
Güldüm. Ne kadar komik girmişti konuşmaya. "İyiyim, seni sormalı?"
"İyiyim." Yüzünü sıvazladı. Karşımda o yokmuş gibi hissettim bir an. Fazla hassas davranıyordu. Alışık değildim. "Bak, Acar." gözlerini dikkatlice bana dikince dirseklerimi masaya yaslayıp çenemi avucuma yerleştirdim. "Seni görmek beni heyecanlandırmaya başladı. Buna ne dersen de, ben bir şey demeye korkuyorum." İşaret parmağını aramızda salladı. "Ama böyle olmamalıyız."
Tatlı bir gülümseme yolladım. Beni görünce heyecanlanması onu korkutuyordu demek. "Ben bir sorun göremiyorum."
Konuşacakken siparişlerimizin gelmesiyle sustu. Önüme koyulan sıcak limonata için teşekkür edip tekrar İdris'e döndüm. Öksürdü ve filtre kahvesinden bir yudum aldı. Beyaz tenine takıldı gözlerim. Siyah saçlarıyla beşiktaş gibiydi. Bir insan gözüme bu kadar farklı gözükmemişti hiç. Büyük siyah gözleri, gür kirpikleri. Her şey birbirini tamamlıyordu.
"Olmaz." dedi aniden.
Sandalyemi biraz daha masaya doğru çekip elimi masanın altından dizine koydum. "Direnme."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Erkekler de Yanar | bxb
Historia CortaTexting. "Amacını da biliyorum, sakın devam etmeye kalkma! Ben keyfimden mi senden uzak duruyorum sanıyorsun! Her şeyin çelişki ulan! Biz çıkıyor olsaydık ve kavga etseydik, ki kavga bile etmedik. Böyle mi yapacaksın?" İşaret parmağını göğsüme koyd...