1- Sütlü Kahve

24 3 17
                                    

Buraya tarih yazabilirsiniz.

"Hoş geldiniz."

"Hoş buldum."

Yine gelmiştim buraya. Sadece onu görmek istiyordum. Kötü bir günün sonunda bana iyi geliyordu.

"Her zamanki gibi sütlü mü?"

"Evet, lütfen."

"Tamamdır."

Siparişimi beklemeye başladım. İsmi Minho'ydu. Yaka kartında öyle yazıyordu. Yaklaşık bir aydır neredeyse hergün bu kafeye geliyorum. Ona karşı beslediğim duyguların farkına vardığımda kendime çok kızmıştım. Sonunda doğru aşkı bulmuştum ama o kişi hemcinsim miydi?

"Buyurun."

"Teşekkürler."

Onun yaptığı kahveler hep daha lezzetli oluyordu. Belliydi, bu kahveyi de o yapmıştı.

Ama hâlâ neden okumak yerine burada çalıştığını merak ediyorum. Benle yaşıt gibi duruyor. Birkaç yaş büyük de olabilir ama yine de üniversite okuması gerektiği ortada.

Şu ana kadar doğru düzgün bir sohbetimiz hiç olmadı. Acı verici. Onunla bir aydır aynı ortamda bulunuyorum ama konuşamıyorum. Niye canımı acıtıyor? Ben onu çok mu seviyorum? Peki o, o beni çok seviyor mu?

Acaba bir kere olsun yatmadan önce beni düşündü mü? Çünkü ben düşündüm. Ya da yolda beni düşünürken kaldırıma takılıp yere düştü mü? Çünkü ben düştüm. Hemde dizlerim ve avuçlarım kan içinde kalmıştı. En olmayacak hayaller kurdu mu? Mesela sarılmamız gibi, sevgili olmamız gibi, el ele tutuşmamız gibi. Çünkü ben böyle hayaller kurdum. Asla olmayacağını bilmeme rağmen. Bunları düşünerek sadece kendimi yiyip bitirdiğimi bilerek kurdum.

Güler yüzün en yakıştığı insandı. Ama bir şeyler vardı. Gülüşünün solup geriye hüznün kaldığı zamanlar vardı. Ağlamamak için direndiği zamanlar. Yavaşça gülüşü söner ve geriye ağlamaklı yüz ifadesi kalırdı. Hafiften gözlerinden bir iki yaş süzülür ama hemen elleriyle geri silerdi. Yine de gülmeye çalışarak ağlamasını durdurmaya çalışırdı. Boğazı düğümlenir, dikenler batardı. Yutkununca da yanardı. Sadece boğazı değil kalbi de yanardı. Sonra ise personel odasına girerdi. Bende onu hep beklerdim. O çıkana kadar.

Kahvemi hafiften yudumlarken çaktırmadan onu izliyordum. Yine aynısı oluyor. Yine gülüşü sönüyor. Ama tek bir şey farklıydı. Yanındaki çocuk, o niye orada? Neden Minho'nun yanında ve onu teselli ediyormuş gibi görünüyor?

Her zaman tek girdiği odaya şimdi o çocukla beraber girmişti. Niye? O odada ne yapacaklar? Minho onu seviyor mu yoksa? Yok ya sevmiyordur. Sevmiyordur değil mi?

Eğer o odaya şimdi girip neler döndüğünü göremezsem gece uyuyamam. O yüzden gireceğim.

Masadan kalkıp kapının önüne geldim. Sakince kapıyı açtım. Gördüğüm manzara ise o çocuğa sarılan bir Minho'ydu.

"A şey üzgünüm, tuvaletle karıştırdım."

Onlar daha cevap vermeden odadan çıkıp hemen yanındaki tuvalete girdim. Peki, tamam iyi yönünden bakalım. Minho'nun omzunda ağlayabileceği biri var. Var ama o kişi bende olabilirdim. Her zaman onunla sarılma hayalleri kuran kişi benim ama ona sarılamayan kişi de benim.

O çocuk da burada çalışıyordu. Ama kafeye pek gelmiyordu. Minho'nun yanında değildi. Minho'nun yanında olan tek kişi benim. Ama Minho o çocuğa sarılıyor. Hayır, takıntılı değilim. Sadece kıskandım işte.

Onun yanında olmak istiyorum. Benim yanımda ağlamasını tutmak zorunda kalmasın, içini döksün istiyorum. Bu nasıl olacak? Numarasını mı istesem? Acaba sapık gibi görünür müyüm?

Bu düşüncelerin ardınan tuvaletten çıkıp masama geri oturdum. Bir süre sonra da Minho ve o çocuk odadan çıktılar. Minho'nun gözleri ve burnu kızarmıştı ama her zamanki gibi yüzündende gülümsemesi eksik olmuyordu.

Zaten az kalan kahvemi bitirip ücreti ödemek için kasaya gittim. Belki onunla konuşabilirim.

"Şey ben ücreti ödeyecektim de."

"Pekala ücretin ** won zaten artık biliyorsunuzdur. Ama düzenli müşterimiz olarak size indirimimiz var."

Hadi Jisung buradan konu çıkarabilirsin. Onunla konuşabilirsin.

"Öyle mi? Teşekkürler."

"Sanırım burayı seviyorsunuz."

Benim konuşmama gerek bile kalmadı. Sonunda yok ne istersiniz yok hesap şu kadar. Artık bu kelimeler dışında farklı bir şeyler duymak çok güzel.

"Evet, seviyorum. Burası beni huzurlu hissettiriyor. Günüm kötü bile geçse buraya gelince hepsini unutuyorum."

"Cidden mi? Böyle hissettiriyorsak ne mutlu bize. Ayrıca uzun bir zamandır geliyorsunuz ama hep aynı kahveyi alıyorsunuz. Niye? Farklı çeşitlerimiz de var."

"Ben genelde tercihlerimi değiştirmem. Tek birini severim ve ondan vazgeçmem. Eğer beni mutlu eden sütlü kahveyse niye acı kahveye yöneleyim ki."

"Hiç böyle düşünmemiştim. Sanırım bende kendime tek çeşit bulmalıyım."

"Evet bulmalısınız. Çünkü ben bulduğumdan beri hayatım düzene girdi."

"Sanki bu konuşmamız kahveyle alakalı değilmiş gibi geliyor."

Böyle deyince yüzünde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Ama eminim bu sefer ki ağlamasını durdurmak ya da mutlu görünmek için değildi. Gerçek bir gülümsemeydi.

"Doğru, bu konuşmaların kahveyle bir alakası yok."

Bana bakıp gülümsemeye devam etti ve başını eğip kasadan bana para üstünü verdi.

"Buyurun, para üstünüz."

"Sağ olun, iyi günler."

Dışarı çıktım. Serin rüzgar yüzüme çarptı. İçim içime sığmıyordu. Sonunda benimle konuşmuştu. Çok güzeldi. Hem kendisi, hem sesi, hem gülümsemesi. Tüm bu yaşananlar bir çeşit kamera şakası falan mıydı? Çünkü gerçek olamayacak kadar mükemmeldi.

Belki sizin için küçük geliyor olabilir. Altı üstü çalışanla beş dakika konuştu diyebilirsiniz. Ama emin olun benim için öyle değil. O benim için sıradan bir çalışan değil.

Bundan sonra ne olacaktı bilmiyorum. Belki yarın da gelsem yine konuşuruz. Acaba benimle konuşmaktan memnun mudur? Hoşuna gitmiş midir? Belki benimle konuşurken sıkıldı, bunaldı. Öyle hissettirmiş miyimdir?

Ama yüzünde gerçek gülümsemesi vardı. Eminim ki içten bir şekilde gülümsedi. Ve konuşmayı o başlattı. Bana bile gerek kalmadan benle sohbet etti. Ay çok tatlıydı.

Yine Minho'yu düşünerek eve geldim. Neyse ki bugün bir yere çarpıp düşmedim.

Hızlıca duşa girdim ve yemek yedim. Sonra da masanın başına oturdum.
Önümde kitap açık boş boş bakıyordum. Onu düşünmeden duramıyordum. Sürekli aklıma bugün olan konuşmalarımız geliyordu.

Acaba o hangi kahveyi seçecek? Olamaz! Bugün o kafedeki diğer çalışan. Onu seçmeyecektir değil mi? Ona karşı bir şeyler hissetmiyordur heralde. Ah çıldıracağım. Ya arkadaştan fazlasıysalar? Yok yok değillerdir. Biri lütfen olmadıklarını söylesin.

Bilmem kaç dakika kendi düşüncelerimde boğulup gittim. Umarım o çocukla aralarında bir şey yoktur.

Sınav haftam bitti ama Lgs'ye daha girmedim. Bu da zaten taslakta duruyordu. Bende bir çılgınlık yapmaya karar verdim. Umarım pişman olmam.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn. <33

I Want Your Coffee // Minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin