Eren hâlâ yarı uykudayken, sıkıntılı bir gecenin sertliğinin kemiklerine yerleştiğini ve boynundan omurgasının alt kısmına kadar şiddetli ağrıların yayıldığını hissederek kısık bir sesle inledi. Kendine geldiğinde havanın hâlâ zifiri karanlık olduğunu fark etti. Okul tatile girdiğinden beri tek bir gün bile deliksiz uykusu bölünmemişti ama şimdi terden sırılsıklam uyandığında en azından uykusunu alabildiği için şanslıydı.
Ancak hepsi bu kadar değildi. Omurgasındaki ağrı ve sertlik sadece uykudan kaynaklanmıyordu. Üstünde oturan, hareket edememesi için bacaklarının iki yanına oturan bir figür vardı ve tam o saniye korku onu bir mengene gibi ele geçirmişti. Konuşmak için başını çevirmeye çalıştığı anda bir el saçını çekti ve sesini bastırıp nefes almasını kısıtlayacak kadar sert bir şekilde yüzünü yastığa itti.
Eren onu yatağa bastıran kişiye ulaşabilmek için kollarını arkasında bükmeye çalışırken olduğu yerde debelendi. Sol kolunu arkasındaki vücudun karnına değdirmeyi başardığında nasırlı bir elin bileğini kan dolaşımını kesecek kadar sert bir şekilde kavradığını hissetti.
Eren'e saldıran kişi öne doğru eğildi ve neredeyse onun üzerine uzandı. Tüm o panik halinde bile adamın gövdesinin sert kaslarının sırtına baskı yaptığını hissedebiliyordu. Dudakları ve nefesi kulağının üzerinde sıcaktı, konuşmaya başladığında teninde karıncalanma hissi yarattı.
"Seni tekrar gördüğüme sevindim, fıstığım." diye homurdandı. Sesini duyduğunda Eren tam o anda kalp atışlarının birkaç saniyeliğine durduğuna yemin edebilirdi. Tanıdık bir ürperti ağrıyan vücuduna yayıldı. Onun kim olduğunu anlayabilmesi için böylesine küçük bir işarete gerek bile yoktu. Ona fıstığım diyen bu sesi nerede olsa tanırdı. Yabancı aksanı ve yanaklarının alev almasına neden olan kendinden emin tavrı vardı.
Andre Çakır. Sadece adını biliyordu fakat bir yabancıdan daha fazlasıydı.
Bitkin ve yarı boğulmuş olmasına rağmen Eren yüzündeki yastık tarafından hafifçe bastırılan acı dolu bir inilti çıkarmayı başardı. Parmakları öfkeyle çarşaflara tutunuyordu.
Onu gerçekten tanımıyordu. Karşı dairesinde oturuyor olduğunu bilmesine rağmen bir adım atmamıştı ve dürüst olmak gerekirse onunla tanışmayı hiç istememişti. Dışarıda gördüğünde elinde olmadan yolunu değiştirdiği zamanlar olurdu çünkü onu tanımıyor olmasına rağmen hakkındaki söylentileri biliyordu. Zayıf bir av olarak gördüğü benliği bu tür avcıdan içgüdüsel olarak uzak durmak istemiş, bunun için de elinden geleni yapmıştı ama işte şimdi buradaydı, hüküm giymiş bir katil -psikolojik hastalıkları yüzünden sayfalarca makale yazılan bir katil- onu kendi yatağında öldürmek üzereydi.
Elinde olmadan hıçkırdığında arkasındaki bedenin gülümsemesi pis bir kahkahaya dönüştü. "Neden burada olduğumu bilmek ister misin bebeğim?" diye sordu ama Eren'in konuşmasına izin vermek için başındaki baskıyı kaldırmadı. "Hatırlat bana Eren. Polislerle konuşursan ne yapacağımı söylemiştim?" Sonunda ona biraz nefes alma alanı bıraktı ve Eren şansı varken nefesini tuttu. Çakır onun saçlarına asılıp daha sıkı kavradığında acıyla inlemişti.
"Ben onunla konuşmadım..."
Verdiği cevap arkasındaki psikopatı daha çok kızdırmış olacak ki yüzünü yastığa bastırdı. "Dedim ki, eğer siktiğimin orospu çocuğu polisiyle konuşursan ne yapacağımı söylemiştim, ha? Sikimi senin küçük, sıkı deliğine sürttüğümde nerede olduğumuzu hatırla. Durmam için bana yalvarmadın mı? Söyle."
Hayır. O gün söylediklerini tekrarlamasının imkânı yoktu. Çakır'ın tehditvari sözleri ve tuvalette yalnız kaldıklarında ona yaptıklarının hatırası tüylerini diken diken etti. Kalbi ve aklı sürekli çelişiyor, bu da bir noktada onu yorgunlukla pes etmeye teşvik ediyordu. O gün olan hiçbir şeyden pişman değildi fakat tekrarı olmaması gerektiğini bilecek kadar bilinç sahibi sayılırdı.