-Hedefiniz sağınızda kalmaktadır.
Arabada yankılanan tek şey navigasyonun sesi ve benim belli belirsiz soluklarımdı. Şehrin belki de en tekinsiz semtlerinde birinde, çıkmaz bir sokağın girişinde yol boyunca yetmiş bin kere sorduğum soruyu kafamda tekrardan yeniledim. Burada ne işim vardı?
Normalde umursamazdım. Normalde böyle bir mesajı ondan alsam dalga mı geçiyor diye düşünüp yoluma devam ederdim. Normalde...
Ama bir şeyler normalinde hissettirmemişti ve ben sevgilime buluşmamak için milyonlarca bahane uydurduğum adamın tek bir mesajıyla ayağına gelmiştim. Evet, burada ne işim vardı cidden?
Arabamı kitleyip karanlık sokağa adım attığımda içimde bir tedirginlik yer edindi. Sağımı solumu kontrol ederek çıkmaz sokağın derinliklerine doğru ilerledim. Ne bir ses ne bir seda vardı etrafta, tedirginliğimi katlayarak arttıran.
Biraz daha yürüdüğümde duvardan sarkan ufacık soluk bir sokak lambası altında üç dört tane vücudun karaltılarını seçebildi gözlerim lakin bir tanesi yerdeydi.
Daha da yaklaştığımda elim ayağım titriyordu ve korku tüm benliğimi ele geçirmiş gibiydi. Artık görüntü daha da netleştiğinde adımlarım kesildi ve olduğum yerde kalakaldım.
Eren yüzü kan revan bir şekilde yerde dirseklerinin üzerinde sabit kalmaya çalışıyordu. Gözleri dehşetle açılmış, önünde diz çöküp silahını suratına sallayan siyah gömlekli adamın söylediklerini dinliyordu, bir yandan tir tir titrerken.
Silahlının arkasına dizilmiş 3 tane daha adam düz bir ifadeyle olan biteni izliyorlardı. Dikkat çekmemeye çalışarak onlara doğru yaklaştım ve kısık sesle konuşan adamın bir iki cümlesi kulaklarıma doldu.
-...ben istediğimde geleceksin, ben istediğimde gideceksin...yoksa yaşanacak olanları biliyorsun.
Kelimeleri öyle bir tonda söylüyordu ki fısıldarken bile bağırıyor sanılabilirdi. Sonunda silahını beline sokup doğrulduğunda Eren'in rahat bir nefes verdiğini gördüm.
Bu mafyavari adamlar hala beni fark etmemişlerdi. Karanlığın beni saklamasına güvenerek apartmanın soğuk tuğla duvarına yaslandım ve onların gitmesini bekledim.
Siyah gömlekli adamın başıyla verdiği emirle apartmanın siyah demir kapısını açıp hepsi tek tek içeri girdiler. Ve sert bir sesle kapı kapandı.
Yine ses çıkarmamaya özen göstererek ama acele hareketlerle Eren'in yanına ilerledim. Hala vücudu titriyordu korkudan ve bu haline içim parçalandı resmen.
Kapalı olan gözleri yanına diz çöktüğümde açıldı ve bir ışık geçti gözlerinin arasından. Tanıdık bir sima görmenin verdiği bir rahatlamaydı sanki.
-Gelmezsin sandım.
-Ben de öyle sanmıştım, diyebildim sadece. Yüzünde sayısız yara bere vardı, bir sürü morluk. Nasıl bir şekil aldıysa suratım, hırıltılı bir gülüş çıktı Eren'den.
-O kadar mı çirkin gözüküyorum.
Daha fazla bu köhne sokakta durmak istemediğimden kolundan tutup kaldırdım onu, kolunu omzuma atıp arabaya kadar yürütmeye çalıştım. Çalıştım çünkü acı inlemelerinden anladığım kadarıyla bacağından da yaralanmış olmalıydı.
-Sen zaten çirkin bir adamsın, merak etme.
Eren kendi kendine güldü.
Sonunda arabanın koltuğuna onu yerleştirdiğimde ikimiz de nefes nefese kalmıştık. Tam kendi tarafıma doğru geçip kapımı açacakken az önce adamların giriş yaptığı kapı açıldı ve bu sefer daha kalabalık bir ekip çıktı içerden. Bizi duymuşlardı, bizi görmüşlerdi. En son aralarından sıyrılıp öne geçen siyah gömlekli adamla göz göze geldik ve beynimde tehlike çanları çalındı. Aceleyle arabaya binip motoru çalıştırdım ve son sürat o sokağı terk ettik. Dikiz aynasından son bir kez kontrol ettiğimde gördüğüm şey bizim gidişimize sadece seyirci kalmalarıydı.***
Sakinleştirmeye çalışırken kendimi ve zihnimde dönen onca kaygılı düşünceyi, arabayı nereye sürdüğümün bile farkında değildim. Yanımdaki kan içinde sızlanan adam, düzenli nefes alışverişine devam etmeye çalışıyordu. Bense kafamı toplamaya çalışarak,
-Hastaneye gitmeliyiz, dedim.
-Hayır, diye reddetti kesin bir tonla. Çağıracaklar bir ton polis, soruşturacaklar ne oldu sana diye. Kimseye hiçbir şey açıklayamam, yorgunum.
Anlamsız bir ifadeyle bakakaldım Eren'e. Benim içimde de yükselen bir merak vardı elbette. Kimdi o adamlar, neden böyle bir şiddete sebep olmuşlardı, Eren'den ne istiyorlardı?
Fakat sorularım daha sorulmadan havada kalmıştı dediği şeyle.-Sen de sorma ne oldu diye, evime götür beni.
Kafamı iki yana salladım.
-Bakılması lazım yaralarına, enfeksiyon falan kaparsın sonra.
-Ya sana ne benim yaralarımdan, enfeksiyonumdan. Eve götürüyorsan götür. Yoksa sağa çek ben bulurum bir şekilde yolumu, diye çığlık atarcasına karşı çıktı. Koltuğunda da hafifçe dikleşmişti bunları söylerken. Öfke resmen dövülmenin yorgunluğunu almıştı.
Benim de yükselen sinir katsayım az önce acıyarak baktığım adama duyduğum nefreti hatırlatmıştı sanki bana. Birkaç defa Deniz'i getirip götürdüğüm evinin yoluna doğru kırarken direksiyonu,
-Ne halin varsa gör be. Seni düşünende kabahat. Ne diye çağırdın beni yardıma o zaman.
Bu sefer bağırma sırası bendeydi.
Çatılmış kaşlarıyla kavgadan geri kalmak istemeyen Eren,-Aklıma sen geliverdin, çok da düşünecek vaktim olmadı ya.
Bu sözüyle tartışmamız sonlanmıştı. İkimiz de yorgunduk, daha çok sinir harbi yaşatamıyorduk birbirimize. Kafasını cama yaslarken belli belirsiz bir cümle döküldü dudaklarından.
-Başka kime sığınabilirdim ki?
Duymadığımı sanıyordu herhalde, gözyaşları dökülürken yanaklarından görmediğimi sanıyordu herhalde.
Sessizlik içinde yolculuğumuz bittiğinde, evinin önüne çektim arabayı. Tam kapımı açıp kalkması için yardım edecekken,
-Kendim giderim ben. Teşekkürler yine de beni oradan aldığın için, derken derin bir iç çekti.
Gözlerimin içine bakarken bir şeyler olmuştu sanki, Eren'in içinden bir şeyler kopup gözyaşlarıyla terk etmişti ruhunu sanki. Bense oturduğum koltuğa çivilenmiş gibiydim, hareketsiz ve tepkisiz.
-Deniz'e söylemezsen bugün olanları, sevinirim. Hatta herhangi birine söylemezsen...
Kırık bir gülümseme geçti, kenarında kan pıhtısı oluşmuş dudaklarından ve arabadan çıkıp topallayarak apartman kapısına doğru ilerledi. Şifreyi yazıp kapıyı açtığında hala oradaydım, kafasını çevirip bana baktığında hala oradaydım, şişmiş gözlerine daha çok yaş biriktiğinde hala oradaydım. Ve söylenmeyen çok şey havada asılı kalırken apartmanın içine süzüldüğünde de hala oradaydım.
--------------------------------------------------------------
Böyle böyle bakalım nereye gidecek bu kurgu. Bakalım okuyan, seven olacak mı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİNHAN
RomanceSevgilinin en yakın arkadaşının gay olması o kadar da iyi bir şey olmayabilir mi?