🌸

21 3 0
                                    

"Çok öküzsün Anton Lee! Çok öküz!"

O gün çiçek -yıldız- gömtükten sonra düşüncelelerimi karmakarışık eden Wonbin ile aynı ortamda bulunmak gerçekten benim için acı verici bir şeydi. Ama yine de çocuğa pat diye "Hayır" demek çok kabacaydı. Her ne kadar beni yaralamış olsa da (benim suçumdu) benimle ilgilenmişti, en azından hayalimin gerçekleşiceğine beni inandırmaya çalışacak şeyler yapmaya çalışmıştı. Ama ben resmen "hayır" demiştim. O ise Sakura festivalinde yalnız kalacaktı.

Öfkeyle elimdeki boya fırçalarını yere fırlattım. Kendime fazlasıyla sinirliydim. Çocuğun bedbaht kaderine belki de ayrıyeten bir hüzün eklemiştim. Belki de o büyük bir hayal ile sormuştu bana. Şimdi bir şekilde hatamı telafi etmem gerekiyordu. Belki de ona Sakura festivalinin olduğu gece sürpriz yapabilirdim. Yüksek ihtimalle yıldız bahçesinde olurdu. Çünkü oradan gökyüzü çok net görünüyordu. Ama gökyüzünü de sevip sevmediğini bilmiyordum. Sonuçta herkes gökyüzünü sevmek zorunda değildi. Ama güllere yıldız diyen birisi nasıl gökyüzünü sevmezdi ki? Çok garip geliyordu. Yine de yıldız bahçesi'nde olma ihtimali vardı. Çünkü orada sakuralar da vardı. Ağaçta.

Saate baktığımda saatin 3 olduğunu görmüştüm. Artık uyumam lazımdı. Fakat Wonbin'e pata küte "hayır" dediğimi her hatırladığımda içim bir garip oluyordu ve bu his uyumama izin vermiyordu. Gerçekten ağzından çıkan kelimeyi iki kere düşünmek önemliymiş.

Yere fırlattığım fırçalarımı alıp fırça kutuma koydum. Üstümdeki beyaz önlüğümü de çıkartıp kenara koydum. Yarın yıkayabilirdim. Vakti şimdi değildi.
Önlüğü bıraktıktan sonra yavaşça lavaboya yürüdüm. Lavaboya ulaştığımda musluğu açıp ellerimi güzelce yıkamaya başladım. Elimdeki boyalar akıyordu. Gözyaşı gibi. Gökkuşaklarının gözyaşıymış gibi.
Ellerimi kurulladıktan sonra lavabodan çıkıp odama yürüdüm. Hızlıca pijamalarımı alıp giydim. Kirli kıyafetleri de kenara koydum. Ama canım dışarıya bakmak istiyordu bir kere daha.
Yatağın kenarından pencereme yürüyüp başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Rüzgar estikçe saç tutamlarım kıpırdıyordu. Verdiği his çok güzeldi, sadece fiziksel olarak. Çünkü ruhum hali hazırda bir şeye dertliydi.

"Özür dilerim Wonbin."

"Bugün neden müşteri gelmiyor!?"

Öfkeyle nefes verip ellerimi belime koymuş bir şekilde dükkanın içinde bir sağa bir sola yürüyordum. Lili ise sanki ben kafayı yemişim gibi bakıyordu. Hayır kafayı yememiştim. Sadece müşteri yoktu.
Bu şekilde yürümeye devam ederken kapınım zili hareketlenmişti. Hışımla başımı kapıya çevirdiğimde heyecanla konuşmuştum;

"Hoş geldin A-.. Hoş geldiniz!"


yıldızları gömmek | wonton.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin