5- anlambilimsel işler

35 5 12
                                    

inanılmaz diyalog ağırlıklı bir bölüm 🫡
iyi okumalar

Ablam, sırt çantası ve kolunun altına sığdırabildiği bir koliyle kapımda bittiğinde bizimkilerle beraberdim. Normalin aksine Hazreti Yang bile yanımızdaydı, altımız kesinlikle artık süpürülmesi gereken oturma odamda (odamızda?) yayılmış, her iki kişinin ortasına birer tane düşecek şekilde ayarladığımız çerez tabakları ve yan tarafımıza koyduğumuz içeceklerimizle oturmuş sohbet ediyorduk. Dakikalar öncesinde beklediğimden hararetli geçen tabu oyununun yorgunluğu hâlâ üzerimizdeydi ve içimde öyle bir rahatlık, öyle bir mutluluk vardı ki olduğumdan önemli hissettim kendimi.

Ortaokuldaydım, hocalarım beni seviyordu ve diğer velilere bile beni övüyorlardı, formam abimden kalma olduğu için kollardan bana uzundu ve küçüktüm, insanların kolunun altına sığabilir, top oynarken rahatlıkla aralardan geçebilirdim.

Yarın gelmesi gerekiyordu, haftanın başında konuştuğumuzda perşembe günü demişti ama sonra arayıp erteledi ve şimdi, henüz daha çarşamba gününü yarılamışken gelmemesi gerekiyordu.

Beklenmedik zil sesi, ortada ne muhabbet dönüyorduysa onu kesti geçti ve Hazreti Yang'la birbirimize baktık kimi bekliyoruz diye. Ardından gözüm dizimin yanındaki kaselere düştü, çoktan siparişlerimizi vermiş teslim de almıştık. Bu defa kapı tıklandı, Yang ayağa kalkıp bakmaya gitti.

Onu takiben geçen dakikalar; gıcırdama sesleri, bir anda esmeye başlayan rüzgar ve odadaki herkesin çok ciddi bir olay varmış gibi ilk yaşam belirtisini karşıdakinden beklemesiyle geçti. Adımı duyduğum zaman ben de kalktım ve daha oturma odasından çıkmadan elindeki küçük kolisiyle ablamı gördüm.

Son görüştüğümüzden beri hatırı sayılır bir zaman geçmişti ama buna rağmen onun hakkında değişen pek bir şey yoktu. Çantası yatılı sağlık lisesine gittiğinde ailecek aldığımızla aynıydı, kumaşı solmuş yeşil bir kot ve fermuarındaki anahtarlık hâlâ duruyordu. Saçları biraz uzamıştı ama artık evli başlı olduğundan olsa gerek, bakımlı duruyordu. Cereyanda kalmasına rağmen toplu ve dik duruyordu, yüzüğünün takılı olduğu eli üste olacak şekilde kollarını karnında birleştirmişti ve kapalı bir gülümsemeyle bana bakıyordu. Ablam. Ablam gelmişti. Benim evimdeydi.

Yang'a sen gel otur dedim kaşla göz arasında, arkamı dönüp odadakilere ben geliyorum işareti yaptım. Anladılar mı ya da anladıkları için mi tepkisiz kaldılar bilmiyorum ama Yang'ın odaya girmesiyle oturma odasının kapısını kapattığımda hiçbirinin önemi kalmadı. Ablamla ben kaldık.

"Telefonun çalışmıyor mu?"

İçeri girip arkasından kapıyı kapattı. "Önce bi' sarılsak? Kaç aydır görüşmüyoruz." dedi gülümsemesini bozmadan.

Kollarımı açıp öne atıldım, o da benimle ortada buluştu. Parfümü yüzüme çarptığında burnumu kırıştırdım ama bunu görmedi neyse ki. Ayrıldığımızda ellerini dirseklerimde tutup bana baktı, başını kaldırması gerekiyordu. "Nasılsın?"

"İyiyim," Bir adım geriye çekildim. "iyiyim de sen nasılsın? Neden bugün geldin anlamadım?" dedim.

Etrafa bakıp güldü. "Ayakta mı anlatayım istiyorsun? Odan nerede? Oraya geçelim."

Başımı salladım. İçeride oturan arkadaşlarımı ve şu an ne konuştuklarını, hangi senaryoda benim hakkımda konuşmadıklarını düşündüm. Elimle mutfağı gösterdim. "Gel kahve yapayım, yoldan geldin sonuçta. Kaç saat sürdü?"

İki saat sürüyordu, muhtemelen şehre girdiğinde iş çıkışı olduğundan trafik de yemişti ama cevabı bildiğim hâlde konuşmasını dinlemek beni rahatlatıyordu. Suyun ısınmasını beklerken bardakları çıkarttım, ablam da tezgaha yaslanmış beni izliyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

canavarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin