Hiç beklemediği birinden aldığı bu mesaj onun donup kalmasına sebep oldu. Jimin'den gelen mesajları görmezden gelirken sıkıca tuttuğu telefonu neredeyse elinde parçalayacaktı. Masasının üstünde duran proje çalıştığı bilgisayarını kapattı, tekerlekli sandalyesinde geri gidip derince nefes alırken daha fazla bekleyemeyeceğini fark edip odasının camdan olan kapısını kapattı ve sesi fulleyip tüm dikkatini ses kaydına verdi.
''Taehyung, selam, napıyorsun yalnız başına?''
''Jihoon? Sen nereden çıktın böyle?..''
''Sürpriz yumurtadan çıkar gibi değil mi haha...''
''Hiç gülecek durumda değilim şuan.''
''Fark ettim, neden ki?''
''Sana ne ki?''
''Merak. Belki konuşmak iyi gelir hem.''
''Off midem ağrıyor kusmak istiyorum.''
''Daha fazla içme.''
''Seni ilgilendiren bi durum göremiyorum tamam mı, git yanımdan bir sürü yer var dibime mi geldin götüme gireceksin az kaldı.''
''Beni gördüğüne epey sevindin cidden, kabalaşmana gerek yok Taehyung, sadece yardımcı olmak istemiştim. Sohbet edersek kafan dağılır diye.''
''Edelim o zaman, Jungkook'a olan aşkımı dinlemek istiyorsan oturmaya devam et.''
''Peki.''
''Öyle olsun, ben çok aşığım ama çok kavga ediyoruz son zamanlarda. Dayanamıyorum böyle o ağlıyor ya içimden bir şey kopuyor gibi sanki.''
''Neden kavga ediyorsunuz?''
''Uzun bir konu. Kısacası ben bağırıyorum o ağlıyor ben evi terk ediyorum sonra içki içiyorum tekrar yanına gidiyorum. Leş gibi kokuyorsun diyor ama yine de beni duşa sokuyor, ahaha çok salağım değil mi? Onu hak etmiyorum. Ama ama aaaaamaaaaa bu seferki hiiiiç de öyle değil, ay-''
''Dikkat et düşeceksin.''
''Yok tamam çek elini.''
''Taehyung, bana bak...''
''Sen...''
''Evet, öp beni.''
''Çekil, sen Jungkook değilsin bile. Bırak bileğimi.''
''Bir defalığına...''
''Çekil dedim, hasiktir! Jungkook!''
O günü tekrar yaşamıştı Jungkook. Bardaki insanların gürültülü sesi, birbirine çarpan bardak sesleri ve insan gülüşmeleri... Yeniden duydu aşina olduğu sesleri. Tekrar düşürmüştü gözyaşlarını birer birer yanaklarından.
Ama bu sefer farklıydı.
Bu sefer karşı tarafın açısından dinledi olayları Jungkook, düpedüzdü, yalansız ve dolansız.
Haklıydı. Doğruları söylemişti Jungkook'un her ne kadar uğraşsa da eski olamayan sevgilisi.
Hep içinde ukteydi Taehyung. İlk aşkımsın derken geçmiş zaman ekini kullanmamasını yedirememişti kendine. Şimdi anlıyordu bir sebebi olduğunu. Kabullenememişti şu zamana kadar ama umudum yok dediği anda bile onu düşünüyordu aslında.
Burnunu çekti, ıslak yanaklarındaki gözyaşlarını gömleğinin bilek kısmına sildi ve sesini düzeltmek için boğazını temizledi. Derin bir nefes aldıktan sonra odasından çıkıp sağa doğru döndü, koridorun solunda kalan toplantı odasına birkaç kez tıklatıp karşılarında duran iş adamlarının bakışlarını kendine yöneltti.
Tablodaki grafiğin üstünde oranları yazan Taehyung'un kaşları çatıldı birden.
''Bay Kim, gönderdiğiniz dosya ile alakalı bir problem var, acilen gelmeniz gerekiyor.''
''Dosya?..'' Jungkook kaşlarını kaldırdı hadi, der gibi dudağını dişlerken.
Taehyung biliyordu ki Jungkook, bunu sadece endişeli olduğu anlarda yapardı.
''Aaa evet, sabahki teslim edilen dosya. Kusura bakmayın ben yarım saat izin isteyeceğim sizden. Üstünde çalıştığımız projeyle alakalı önemli bir gelişme oldu belli ki.''
Masanın çevresinde oturan iş adamları onaylar onaylamaz Taehyung elindeki kalemi masaya bırakıp hızlı adımlarla yanına geldi Jungkook'un. Beni takip et, demesiyle beraber kendilerini arşiv odasında buldular.
İçeri ilk giren Taehyung oldu, Jungkook kapıyı kapatıp kilitledikten sonra dolan gözlerle beraber ona doğru döndü.
''Jungkook! N'oluyor neden ağlıyorsun?''
Bir şey demeden yavaş adımlarla karşısına geçti Jungkook sevdiğinin. Patır patır döküldü gözyaşları. Daha yeni tıraş olan yanaklarını kavradı Taehyung'un, beklenmedik bir hareketti karşısındakine göre. Uzun zamandır bunu yapmayı istediğini fark etti Jungkook.
''Özür dilerim. Bu kadar beklettiğim için.''
Şaşkınlıktan yarımca açılmış ağzı gelecek olan hamleyi bildiğinden kapattı Taehyung. Şok içindeydi, ne bir cevap ne de bir tepki veriyordu.
Hıçkırıklarına ara vermesine sebep olacak şekilde uzanıp öptü Taehyung'u. Yılların acısını yavaşça çıkarıyordu adeta, öylesine uzunca bastırdı ki dudaklarını, bir an nefessiz kalıyor gibi hissetti. Ta ki partneri dudaklarını aralayana kadar.
Yanaklarında olan ellerini ensesine çıkardı Taehyung'un, uyanmak istemeyeceği bir rüya gibiydi.
Taehyung'un ise ondan bir farkı yoktu. Bu anı uzun zamandır hayal ediyordu. Ne oldu da birden bu hale geldiler en ufak bir fikri dahi yoktu ama bunu düşünemeyecek kadar da kendinde değildi. Büyük bir özlemle öpüyordu, sanki susamış ve serapa düşmüş gibi davranıyordu. Yavaş ve sakince öpüyordu sevdiğini, yanağındaki ıslaklığı sildi ve bir eli beline inerken diğeri saçını okşuyordu. Biliyordu çünkü Jungkook'un bu hareketini ne kadar sevdiğini. Özel hissettiriyorsun kendimi demişti, o andan sonra her öpüşmelerinde saçını okşardı Taehyung.
Araya uzunca zaman girdikten sonra bunu yapması Jungkook'un geri çekilip Taehyung'un gözlerine bakmasına sebep olmuştu. Unutmamış, diye düşündükten hemen sonra kravatını kavrayıp kendine çekerken daha sert bastırdı dudaklarını. Öpüşürken bir anda Taehyung'a doğru zıplayıp bacaklarını beline sarması Taehyung'un onun kalçalarından tutmasına sebep oldu.
Konuşmuyorlardı, irdelemiyor ve sadece öpüşüyorlardı. Taehyung beli ağrımaması adına Jungkook'u duvara yasladı. Yaslar yaslamaz Jungkook'u kravatından kurtardı ve ilikli olan gömleğinin düğmelerini yırtarcasına açtıktan sonra boynuna gömüldü. Kokusu... Kokusu tüm yaşadığı acılara bedeldi. İçine çekere öpüldüğü boynunun yanı sıra aynı zamanda kalçasında hissettiği baskı onu daha çok çekiyordu partnerine.
Kesik kesik aldığı nefeslerin yanına iniltisine de ekleyince, Taehyung iyi mi diye bakmak için başını kaldırıp Jungkook'a döndü ve dudaklarını dişlediğini görünce özür diledi.
''Dileme, Taehyung. Devam et.''
Aldığı onayla birlikte dudaklarına yönelen Taehyung, sevdiğini aynı tempoda öpmeye onları durduracak olan kapı tıklatmasına kadar devam etti.
*
ne yazmisim tekrar okumadım utanctan ohannes yani
ŞİMDİ OKUDUĞUN
endfless
Fanfictionkonuşsaydık ve ihtimaller ayırmasaydı bizi, gördüklerimize veya duyduklarımıza değil de kalbimize inansaydık aklımızı sınır dışı edip; birlikte olur muyduk yeniden, eskisi gibi?..