1. Bölüm

10 1 2
                                    

Yeni Türk cumhuriyeti, yıllarca süren birinci dünya savaşından sağsalim çıkmış olmanın sevinciyle çalkalanıyordu. Sokaklar kutsal bayram günlerini aratmayacak şekilde güzelce gösterişli bir şekilde süslendirilmişti. Güzelce pekala giydirilmiş cocuklar, etrafa neşe saçıyorlardı. Anneler oğullarının, kadınlar ise kocalarının yurtlarına, evlerine dönüşünü dört gözle bekliyorlardı. Kimileri ise oğullarının, kocalarının vefatlarını öğrenerek üzüntüden çılgına dönüyordu.

Nasibine iyi hayrolan Köse ailesi kendi askerinin dönüşünü görecekti.

Yaşı yirmilerinde olan Hasan, savaşın getirdiği ruhi hastalıklarının tedavisini karısına ve kızına kavuşmada buluyordu. Evin bolca yeşillenmiş bakım isteyen bahçesine girdiğinde gözleri baldızıyla oynayan sarışın küçük kıza çarptı. Bu kızı olmalıydı. Kızını, son gördüğünde daha memeden kesilmemişti. Kızına ve baldızına yaklaştı. Baldızıyla selamlaştıktan sonra gözleri küçük yeşil gözlere çevrildi. Karısının gözlerine benzeyen tedirgin zeytin gözleri görünce içi şefkatle doldu.

Selvi, yeğenini kucağından indirip ayaklarının önüne aldı. Ufaklık başını babasından yana yukarı kaldırıldı. Selvi, yeğenin başını okşayarak "Tatlım, bir gün babanın geleceğini söylemiştik değil mi?" Dedi.

Karşısındaki yabancı adamdan utanan küçük kız teyzesinin sorusuna kafasını usulca sallamakla yetindi. Selvi, sözüne devam etti.

"O gün bugündür, işte baban karşında küçüğüm."

Hasan, kızını kucağına alıp öpüp kokladı. Kokusunu içine çekti.

Zavallı şaşkın çocuk afallamıştı olayı idrak edemediğinden tepkisiz kalmıştı. Hasan, küçük kızını kollarının arasında tutarken baldızına karısının nerede olduğunu sordu.

Selvi, biraz telaşa kapılarak "Ivır zıvır almak için çarşıya çıkmıştır. Aman biraz bekle be adam, karın gelir." Dedi ve eniştesini içeri davet etti.

Hasan, karısının evde bulunmayışına şaşırdı.

"Karım bugün benim geleceğimi bilmez mi?  Hem bana bak, daha yirmisine basmamış bir kızı ne diye tek başına dışarıya yollarsın hanım? Madem ihtiyaç var sen gideydin."

Hasan, azarlarına hiç de kulak asmayan Selvi üste çıkmaya çalışarak.

"Aklın sıra beni azarlamaya kalkışıyorsun ama bilmiyorsun ki sen gideli her şey değişti. Harpten sonra vatan erkeksiz kalınca çalışmak kadınlara düştü. Şartlar değişti, artık sokakta yalnız..."

Hasan, daha fazla dayanamayarak baldızının sözünü kesti, sinirlenerek konuşmaya devam etti.

"Yemişim yeni düzenini! Benim karım daha çocuktur, daha körpedir. Onu, haysiyetsiz Rumlar'ın kol gezdiği sokaklarda dışarıya bir başına çıkaramam. Bir ben bir Allah bilir bu adamların ne pislik olduğunu. Bana bak kadın, eğer karımın kılına bir zarar gelirse bil ki bunun hesabını senden soracağım haberin ola!"

Selvi, başından savmak için birkaç yalandan laf atarak durumu idare etmeye çalıştı.

On dakika geçti, yirmi dakika geçti... Hasan odada bin volta atıyordu. Karısı henüz eve teşrif etmemişti. İyice sinirlenip telaşlanan adam karısını aramak için dışarıya çıkmadan önce ceketini giyindiği sırada kapı açıldı. İçeri karısı Mihri girdiğinde ilk iş şaşırıp kalan karısını kollarının arasına aldı ve dudaklarını büyük bir açlıkla öpmeye başladı. Nolduğunu sonradan anlayan Mihri, kendisine susamış kocasına kendini tamamen teslim etmişti.

Hasan, karısının dudaklarından dudaklarını bir an olsun ki ayırmıyordu. Nefesleri tükendiğinde Hasan dudaklarını karısının yüzüne omuzlarına götürüyordu.

Sonunda birbirlerinden ayrıldıklarında Hasan Mihri'nin yüzünü okşayıp koynuna koynuna bastırdı. Kafasının üstünü öptü.

"Mihri, yavrum seni ne kadar da çok özledim bilmez misin de geleceğim gün dışarıda gezersin?" Sonra beline kadar dökülen kumral saçlarının kokusunu içine çekerek iç çekti. "İki yıldır kokun burnumda tütüyor, beni hayata bağlayan sen ve yavrumuzdur."

Mihri, solmuş bir yüzle kendisine bakıyordu. Beklediği tepki bu değildi, karısı daha çok sevinir sanmıştı ama o daha çok kocasının dönüşünü kendine dert edinmiş gibi görünüyordu. Daha Mihri ağzını açıp tek bir laf bile etmemişken Hasan tekrar konuştu. Karısının yumuşak yüzünü avuçlarının arasına aldı. Biraz sitemle biraz da kırgınlıkla "Döndüğüme sevinmemiş gibisin."  Diyince Mihri sessizliğini bozdu.

"Olur mu öyle şey beyim, sevindim... sevindim. Sadece şuan biraz şaşkınlık içerisindeyim."

"Sen de haklısın kuzum."  Hasan, Mihri'yi bir kez daha öptü ama bu sefer bırakmadı.

Akşam olduğunda ikisini de yorgunluk uykusundan kaldıran gürültü kapı gürültüsüydü.  Mihri yarı uyur vaziyette söylenirken Hasan giyinip odadan çıktı.





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MihriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin