"Hayat ne garip değil mi?" dedi oğlan, elindeki fırçayı kızın gözleri kadar yeşil boyaya batırmadan önce. Anne ve babası, kızlarının güzel bir portresini yaptırmak için bir ressam tutmuşlardı. Fakat onlar da kızlarının yaşlarında genç bir çocuğun gelmesini beklemiyorlardı. Çocuk içeri girmiş, tam olarak 10 dakika tuvalini nereye koyacağına karar vermekle uğraşmıştı. Her şey hazır olduğunda kızları Esther çağırılmıştı. Esther de bir kont ve kontesin kızına yaraşır şekilde güzeldi. Önemli aileler için yapılan çay partilerinde pahalı, şık elbiseler giyip, saçları hizmetçiler tarafından yapılınca gözler hep onun üzerinde olurdu. 18 yaşına yeni basmasına rağmen çoktan birçok evlenme teklifi almıştı.
"Efendim?" Oda sessizdi, bir süredir de öyleydi çünkü genç ressam odaklanamadığı bahanesiyle herkesi odadan kovmuştu. Bir saatlik pozun ve odada yankılanan fırça darbelerinin sesleri dışında bir ses duyulmamasından sonra bu soruyu kavraması için Esther'in biraz zamana ihtiyacı oldu.
"Hayat diyorum..." Genç, fırçasını temizledi ve bu sefer kızın saçlarının tonunda bir kırmızı karıştırıp devam etti. "Sizin gibi bir kontun kızını, bu kadar şeye sahip birini, aynı zamanda nasıl bu kadar muhtaç hissettirir?" Kız bir süre cevap vermedi çünkü bu çok saçma bir soruydu. Ayrıca bu basit ressam kim olduğunu sanıyordu da onunla hayattan konuşuyordu. Esther bir kont kızıydı elbet. Öldürecek vakti mi var sanıyordu bu çocuk. Yapacak onca şey diye düşündü Esther. Harbi, ne yapacaktı? Bütün gününün tek önemli etkinliği bu resim saatiydi. Gerçi böyle olmasını isteyen kendisiydi. Hiçbir şey ilgisini çekmiyordu. Oysa onun yaşındakiler her gün farklı bir baloda, farklı bir çay partisinde sohbete dalıyor, yeni diktirdikleri elbiseleri ya da ailelerinin sahip oldukları ile hava atıyordu. Bunlar Esther'e göre sadece uyum sağlaması için yapmak zorunda olduğu işlerdi. Eğlence bunun neresindeydi anlamıyordu. Gerçi eskiden eğleniyordu. Genç ressam kıza hiç bakmadan fırçasını daha koyu bir kızıl tonuna batırdı. Elbette Esther, bu düşündüğü hiçbir şeyi anlatmayacaktı.
"Bunu da nerden çıkardınız?"
"Gözlerinizden," dedi genç. O ana dek göz teması bile kurmamışlardı oysaki. Esther, çocuğun gözlerinin gökyüzü kadar mavi olduğunu fark etti.
"Gözler konuşamaz," dedi bilmiş bir tavırla. Sözlerine güvendiği oturuşundan bile belliydi.
"Sizinki konuşuyor," dedi genç sakince, elindeki fırçayı bıraktı ve ayağa kalkıp kızın önünde durdu. "Ne dediğini bilmek ister misiniz?" Elini Esther'e uzattı. Kız oturduğu koltuktan kalkmadan çocuğun eline baktı. Neler olduğunu anlamamıştı fakat bu resim vaktinin uzayacağı anlamına geliyorsa bütün benliği ile reddediyordu.
"Bilmek istemiyorum, teşekkürler. Eğer mümkünse resmi-"
"Bahçenizin ilerisindeki göl," genç sesini hafif yükseltmişti. Kızı başka türlü ikna edemeyeceğini biliyor gibiydi. Genç kız sustu. Göl burada aptalca oturmaktan daha çok ilgisini çekiyordu. Genç bu sessizliği fırsat bilip kızın elini tuttu sıkıca fakat nazikçe. "Beraber gidip bakalım," dedi çocuk, kızı odadaki arka bahçeye açılan büyük kapının önüne getirmeden önce.
Ufak esinti gencin sarı saçlarını uçuşturdu ve gözleri parladı. Yemyeşil çimenler ile adeta güzel bir resimdi her şey. "Çok büyüleyici değil mi?" dedi genç. Neydi büyüleyici olan? Göl mü? Esther bu gölü her gün görüyordu zaten. Odasının penceresinden. Onun da ilgisini çektiğini inkâr etmeyecekti fakat hiç de büyüleyici bir yanı yoktu bu gölün.
"Annemin begonya bahçesindeki yaşlı, işe yaramaz fıskiye bile daha fazla büyüye sahiptir," dedi somurtarak. Genç buna gülümsedi. Bu büyük sıcak gülümseme az kalsın kızı da gülümsetecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mutluluğun tablosu
Mystery / ThrillerAilesi Esther'in güzel bir portresini yaptırmak için genç bir ressam tutarlar. Fakat genç ressam ile evlerinin yakınındaki göle bakmaya giden Esther'in göle düşmesi ile unuttuğu anılar yavaşça yüzeye çıkmaya başlar.