İmparatoriçe Ruyi, bembeyaz bir elbisenin içinde saatler kalan kendi ölümünü bekliyordu.Bunun kendi eylemlerinin sonuçları olduğunu biliyordu.Ölümü geleneksel olarak zehirleydi. Zehirle ölenleri görmüştü,ölümü, içmek herhangi bir şeyi içmek kadar kolay görünüyordu. Boğazdan kolayca akıyordu. İçen kişi saniyeler sonra öksürüyor,kan kusuyor ağzı köpürüyor ve ölüyordu. Sıvı ölüm içen kişiyi birkaç dakika içinde öldürüyordu.
Ruyi, bu düşünceleri kafasından atmaya çalıştı. Ölümü hak ettiğini biliyordu, tüm ailesi ölmüştü. Onun aptallığı yüzünden... Başını fiziksel bir şeyi kovalamak ister gibi salladı. Onlar da kendi eylemlerinin cezasını çekmişti. O ve ailesi soylu ve mutlak güce sahip Ning hanesi kendi oyunlarında malup edilmiş ve yok edilmişti. Ning klanın en yakın yüz yetmiş üyesi çoktan katledilmişti, tek kendisi kalmıştı.
Olaylar neredeyse yirmi yıl önceye gidiyordu. İmparator Hao ondört yaşında Ning klanı tarafından tahta çıkarılmıştı ve Ning Klanının genç hanımı Ruyi ile evlenmişti. Ruyi o zamanlar on sekiz yaşındaydı. Çok uzun zaman İmparator Hao,Ning ailesinin her arzusuna boyun eğmiş daha doğrusu öyle görünmüştü. Köklerini belli etmeden toprağın derinlerine salarak güçlenmişti. Ruyi'nin babası çok uzun yılların siyasetçisi Lord Ning imparatorun ailesine karşı çıkacağını anlamış kızından İmparatoru zehirlemesini istemişti. Ruyi, bu fikri şiddetle ret etmiş, imparatorla savaşmaması için babasına yalvarmıştı.
Ruyi bu olayları tekrar düşündükçe gözyaşlarına boğuluyordu. Ne kendi yaklaşan ölümünün ne ailesinin ölümünün ne de sevdiğinin ihanetini uğramanın acısından. Kendi aptallığına duyduğu öfke yüzünden. İmparatorun yüzü güzel, tavırları her zaman saygılı, nazik ve cana yakındı. Ruyi kendisinin imparatora hükmettiğini sanıyordu ama İmparator Hao onu baştan çıkarmış, küçük parmağına dolamış, o fark etmese de onu pek çok kez Ning ailesine karşı kullanmıştı.
Tüm bunları fark edip, farklı olaylardan farklı anlamlar çıkarıyor ve kendi aptallığıyla kendine eziyet ediyordu. Düşünceleri bir kaos içerisinde dönüyor ve dönüyordu. Sanki ölümünden önce her şeyi düşünmek istiyordu.Öldükten sonra düşünecek bir şeyi olmayacaktı; gülecek,ağlayacak, zevk alacak ve acı çekecek bir şey olmayacaktı.
Düşünceleri sık sık oğlunun üzerinde duruyordu. Annesinin ve akrabalarının ölümünden sonra veliaht unvanını koruyabilecek miydi? Onunla ilgilenecek biri olacak mıydı? Tüm hayatını gölgeler içinde sevilmeyen bir şekilde mi geçirecekti? Belki bir gün annesinin intikamını almak gibi bir fikre kapılacak ve sonunda onun ölümüne de yol açacaktı. Ruyi oğlunu düşündükçe samimi ve derin bir üzüntüyle ağlıyordu.
Bu onu kendi ölümünden daha fazla üzüyordu.Ruyi gece boyu her şeyi düşündü, çok fazla ağladı hatta bitkin düşüp arada uyudu. Çok yakında süresiz bir uykuya dalacak bir kişi için ironik bir zaman geçirme yoluydu. Gece boyu sık sık içine bakmıştı, imparatorluktaki çoğu kişi reenkarnasyona yani sonraki hayatlara inanıyordu. Kendi inançları çok kuvvetli değildi ama sık sık dua etti.
Gün ışırken muhafızlar onu götürmeye geldi. En zor kısmı buydu ölüme bile bir imparatoriçe olarak gitmek. Buna hazırdı,muhafızlar arasında vakur bir şekilde yürüdü ve sarayın avlusunun üzerine serilmiş beyaz çulun üzerine diz çöktü. İmparator Hao ölümünü izlemeye gelmemişti, içinde bulunduğu duruma rağmen alaycı bir şekilde sırıttı.
Zehir,ahşap bir tas içinde önüne getirildi rengi koyu kırmızı ve mor arasıydı. Tıpkı batıdan gelen üzüm şarapları gibi, diye düşündü. Söyleyecek çok fazla sözü vardı ama bir son sözü yoktu. Olsa bile onu dinleyecek kimse yoktu. Kendi kendine cesur ve vakur olması gerektiğini söyledi. Ve zehri tek seferde içti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anka Kuşundan Ejderhaya
Historical Fictionİmparatoriçe Ruyi görkemli bir hayat yaşadı ama ailesinin düşüşüyle sefil bir biçimde öldü. Onları öldüren Ruyi'nin derin bir aşkla bağlı olduğu İmparator Lee Hao'ydu. Ruyi ikinci hayatında kadınların egemen olduğu, erkeklerin sadece güzel hizmetkar...