Kabuslar? Savaşlar? Ölü bedenler?
ve Kan. Bolca kıpkırmızı kan.
Belkide bütün sıradanların veya ölümlülerin gelmek için canlarını tehlikeye attığı her şeyi uğruna feda edebilecekleri büyülü dünyaların ana etmenleri bunları.
Mirabilis başlı başına bir kabustu. Herkesin hunharca birbirini kesip biçebileceği adalet namına hiçbir şeyin olmadığı o herkesin gözündeki parıltılı büyülü dünyaydı. İçinde bolca savaşın bulunduğu normal insanlardan bile çok daha fazla çıkan üstünlük savaşları. Hep neden en üstte olmak isteriz? Yönetmek için mi? Olduğumuz yer neden asla yetmez bize? Doğa Ana'nın kararına neden karşı çıkma cüreti gösteririz? Aslında biz tam olarak kimiz ki? Elinde bir kaç güç olan basit 7 gençten başka hiçbir şey değiliz. Ya da daha fazlasıyız. Henüz bilmiyorum. Doğa Ana'nın bizim için verdiği kararı henüz öğrenemedik. Ya tarih olacağız ya da tarih yazacağız.
Jungwon elini Heeseung'un koyduğu kabun üstüne uzatmış beklerken düşünüyordu. Düştüğü durumu, arkadaşlarını arkasından sürüklemesini ve sanırım aşık olmasını.
Gözlerini kaldırdığında dibinde duran Jay'i görmesiyle gülümsedi. Jake onun acısını aldıktan sonra kendini kötü hissettiği için Sunghoon hyungla yukarı göndermişti onu. Bunu yaptığı için kendisine çok kızacağını bilse de Heeseung'a hemen kanını almasını gerektiğini söyledi.
Jungwon Jake'i tanıyordu. Kendisininde acısını almak isteyecekti biliyordu. O yüzden şimdi Heeseung'un avcunu kesmesini bekliyor. Karşısında kendine hafif endişeyle bakan fırtına grisi gözlere kendi buz mavisi gözleri neşeyle cevap veriyordu. Jay Jungwon'un yanağını kavradı ve alnına bir öpücük bıraktı.Jungwon zihnine dolan sesle gülümsedi.
"Mea caelum eğer şu anda yapmak istemiyorsan Heeseung'u etkisiz hale getirebilirim"
Jungwon duydukları ile hafifçe gülmüştü
"Çok ciddiyim gülme"
Jay kaşlarını çatmıştı."Hazırım Jay merak etme iyiyim ben. Ayrıca 'mae caelum' ne demek?"
Jungwon zihninden cevap verdi ona" Gökyüzüm demek ama cennetim anlamına geliyor sen benim için ikisi de olduğun için fark etmez"
Jay'in hafif sırıtarak söylediği şey ile Jungwon hafifçe ittirmişti onun kolunu"Ne var ya yalan mı?"
Jay'in sitem dolu ses tonuna güldü Jungwon ve kafasını sağa sola salladı"Lütfen sürekli böyle konuşun tek duyabilen kişi olmak çok eğlenceli"
İkiside zihinlerinde yankılanan Sunoo'nun sesiyle ona dönmüşlerdi
"Yemin ederim şakaydı dinlemedim" dedi suçlulukla elini kaldırırken
"Tamam belki son kısmını biraz" dedi baş parmağı ve işaret parmağını birbirine yaklaştırırken
Heeseung'un odaya girmesiyle herkes ciddi bir hale bürünmüştü anında.
Sunoo'nun özürlerini zihninde duyuyordu Jungwon. Sorun olmadığını göstermek için ona havadan bir öpücük gönderdi. Jay ise bunu görünce hafifçe Jungwon'un büzdüğü dudaklarına vurdu eliyle. Jungwon ise kaşlarını çatarak ona döndü.
Sunoo ve Riki ikilisi ise kıkır kıkır gülüyordu arkada."Hazır mısın?" Heeseung soruyu Jungwon'a yönelttiğinde
"Evet" dedi Jungwon basitçe
Heeseung Jungwon'un elini sıkıca tuttu ve hançerin ucunu avcunun içine boylu boyunca sürttü. Akan kanları görünce Sunoo dayanamamış ve arkasına dönmüştü. Riki ise kafasını çevirmiş ve sımsıkı gözlerini kapatmıştı. Heeseung kaba bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cage
Fanfiction"Kötü bir ruhun ele geçirdiği bir kişiyi sadece onun daha önce tatmadığı bir şeyi tattırarak kurtarabilirsin Jungwon" dedi Jay. "Ne o Jay?" Jungwon merakla sordu büyüğüne "Aşk Jungwon aşk..." dedi Heeseung hüzünle camdan dışarıyı izlerken