-Devamı gelemeyebilir, deneme yazsısıdır... -Güçsüz Prenses-
En sevdiğim odada oturmuş, elime gelen tüm kitapları karıştırıyordum. Eski olan kitapların kenarları sarılaşmıştı. Ayrıca bazı sayfalarda sanki bilerek koparılmıştı.
Elimde bulunan kitabı sertçe çalışma masama bıraktım. Babam herhalde kızının bir robot falan olduğunu düşünüyordu. 'Üzgünüm baba ama ben robot değilim.' demek çok istedim. Bir yandan savaş teknikleri öğrenirken bir yandan ders çalışmam gerekiyordu. Berbat...
Altı üstü güçlerim yoktu... Olmadığı içinde ekstra eğitim derslerine gönderiyorlardı. Valla ben bu durumdan gayet memnumdum. En azından babamın yanında olmuyordum. Bu da beni mutlu ve özgür hissetmemi sağlıyordu.
Kitapları masanın üstünde bırakarak odadan çıktım. Koridor çok sessiz duruyordu. Birkaç muhafız haricinde başka kimse görünmüyordu. Yürümeye başladım.
Koridorun sonuna kadar rastgele babam ile annemin beğendiği tablolar bulunuyordu. Ortadaki tablonun hemen sağında bulunan tablo dikkatimi çekti ve durdum.
İki tane at bulunuyordu. Biri siyah yani kötülüğü... Diğeri ise beyaz yani temizliği ve saflığı... İki atında toynakları ve bacaklarından dahil denizin içindeydi. Deniz mi okyanus mu belli değildi. Resim çok saf çok mutlu görünüyordu. Fakat... Suyun içinde onlarca pirana balığı bulunuyordu. Rahatsız edici. Yoluma devam ettim.
Muhafızların yanından geçtim. Uzun, iri yapılı ve zırhlarla duran bir muhafız gülmeye başladı. Dalga mı geçiyordu benimle? Arkamı dönerek adamın suratına baktım. "Neye gülüyorsun muhafız?" dedim sert bir ses tonuyla.
"Özür dilerim efendim, ama siz bu güçsüzlükle nasıl tahta geçeceksiniz merak ediyorum?" dedi açık sözlüğüyle. Kaşlarımı çattım ona dönerek hazır cevabımı yapıştırdım. "Kendi gücümle" dedim ve önüme dönerek yoluma devam ettim. Gene kıkırtı sesleri vardı etrafta. Takmadım. Yakında tahtta geçince gözyaşlarına bakmayacaktım.
Diğer muhafızlar meraklı gözlerle bu tarafa bakıyorlardı. "Hey! Muhafızlar işinize devam edin." diye bağırdım. Hepsi gözlerini yere eğdi.
Kalan yolu hızla bitirdim. Dışarıya çıktım. Önümde koskoca bahçe duruyordu. Yarısı çalışmak için kullanılacaktı. Diğer yarısı dinlenmek için. Arkamda heybetli adım sesleri duydum; Babam.
Arkamı döndüm, gözlerimi ona çevirdim. Zayıftı. Ölüme yakın olduğunu gösteriyordu. Bembeyaz saçları, siyah gözleriyle bir uyum içerisindeydi.
"Eğitimlerin nasıl gidiyor?" Bende iyiyim baba. Direk konuya geçmişti. "İyi" kısa cevap vermeyi seviyordum. "İyi o halde" devam etti cümlesine, gözleri parıldadı "bu akşam balo olacak. Ona göre giyin." Balo mu? Ben ne anlarım balodan ki? Bu zamana kadar eğitim aldım savaşmak için.
YOU ARE READING
İçinde birçok hikaye barındırır
RandomAklıma gelen şeyleri yazacağım. Bölümler farklı şeyleri anlatabilir. Zaten öyle olacak...