Hastaneye gelmişlerdi. Belirli yere gittiklerinde Egussin koridorda, koltuklardan birine oturmuş, endişeli bir şekilde bacağını sallıyordu. Kardeşi Wenthy, ona seslendi.
–Egussin! Biz geldik, doğum başladı mı?
–Evet, Yulnial'ı aldılar. İyi geçip geçmediğini bilmiyorum.
Sonrasında Wenthy Egussin'in yanına oturdu ve biraz konuşmaya başladılar. Koltuklar ikili sıralanıyordu, bu yüzden kâhin onların karşısına oturmuştu. Kâhin, diğer ikisini dinlemiyordu. Düşüncelere dalmış, öylece ayakkabılarına bakıyordu. Aradan biraz zaman geçince birden onların sohbetinde adının geçtiğini anımsadı. Kafasını kaldırdı. Egussin, Wenthy'e onunla alakalı bir şey soruyordu.
–Elean bakmış mı Yulnail'ın kehanetine, doğumu sağ salim atlatıyor mu çocukla beraber?
Kâhin, içgüdüsel olarak kardeşi Wenthy'e baktı. Wenthy'de göz ucuyla ona baktıktan sonra Egussin'e döndü.
–Bakmadım dedi bana.
Kardeşinin bu sözü birazda aşağılayıcı, tripli söyleyişi suçlu hissetmesine neden olmuştu. Tekrar kafasını indirip ayakkabılarına bakmaya devam etti.
Onlar mı suçlu hissettiriyordu? Yoksa gerçekten suçlu muydu? Bilmiyordu. Belki kendi gibi başkasını bulsa sorabilirdi ancak herkes normalken sadece ona böyle davranılıyordu. Ve sorunda şu ki ona davranılması, sadece kehaneti görebiliyor oluşuydu. Bu olmasa kimsenin umurunda olmazdı.
Aradan biraz zaman geçti, birden Wenthy'nin elini omzunda hissetti. Beyninde bir sis var gibi hissediyordu, kardeşiyse sürekli ona aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu.
–Elean, hemşire çıktı bile. Doğum bitmiş! Kalksana!
Aniden ayağa kalktı. Kardeşi onu kolundan sürükleyerek Yulnail'ın yanına götürdü. Egussin, Yulnail ve Yulnail'ın kucağındaki hiçbir şeyden habersiz masum uyuyan bebek vardı. ''Her halde yine geç gitmişiz, bebeğin ağlayışları ve temizlenmesi bitmiş bile. Yulnail'sa çok mutlu gözüküyor.'' Diye düşündü. Wenthy koşup Yulnail'a sarıldı. Onunla konuşmaya başladı. Kâhin, öylece kapıda duruyordu. Egussin, Yulnail ve o bebeğin o halini görünce onlar adına hem mutlu oldu hem de gıpta etti. ''Ne güzel. Bir aile gibiler.'' Diye düşündü. O, kardeşi ve annesi asla bir aile olamamışlardı.
–Elean, sen ne düşünüyorsun?
Yulnail'ın sorusuyla kendine geldi. Neyi soruyordu? Dinlememişti.
–Elean, sana diyorum. Kızımızın adı Reisha olsun mu?
–Ha, tabi, güzel bir isim. Yani, tabii siz bilirsiniz, sizin kızınız.
Aptal gibi hissetti. Niye adam akıllı cevap verememişti ki? Ama galiba Yulnail'ı mutlu etmeye yetmişti. Ona gülümseyerek bakmıştı.