Taeyang'ın lise sonda kendi imkanlarıyla işletmeye başladığı bir krep kafesi vardı. Waffleları, pankekleri,krepleri her zaman özenle seçilmiş meyveler,dondurmalar,şuruplarla süslenirdi.
Taeyang'ın bu krep kafeyi açmasının en büyük sebebi annesi ve babasının ölümüydü o zamanlar 18 yaşında küçük bir omegaydı kendini geçindirmek için her zaman böyle bir kafe açmak istemişti ve en büyük imkanı da kalan mirasıydı. Her ne kadar o miras var olsa bile bir gün Taeyang'a yetmeyecek ve bitecekti bu yüzden elindeki tüm imkanları kullanıp bu kafeyi açmıştı bir yandan okulunu bitirmiş ve aşçı olmuş bir yandan bu kafeyi işletmişti.
Genellikle krep, waffle ve pankek satsa da farklı farklı lezzetler de bulunurdu kafesinde. Pastalar, börekler, tatlılar, kurabiyeler ve daha bir çok şey.
Son 1 yıldır çok yorgundu Taeyang ama bu kafe onun için her zaman mutluluklara açılan bir kapıydı. Ta ki sevgilisi tam da bu kafe de ondan ayrılana kadar. Taeyang o günden beri kafeye aynı huzur ve mutlulukla gelmiyordu aynı özveriyle çalışmıyordu. Ancak yine de her zaman güzel şeyler başarıyordu.
Bu kafeye en yakın arkadaşı ile birlikte yürütüyordu Shota. Shota, onun için bir arkadaştan öte kardeşti, onun Kore'deki tek sığınağı Taeyang'dı ve Taeyang'ın oydu.
Taeyang's pov:
Yaklaşık 6 senedir işlettiğim bu kafeye hayatım boyunca sadece şu son 1 yılda üzgün giriyordum bunda eski sevgilim Park bay ego'nun katkısı fazlaca büyüktü. Park Yeonhee ondan ne kadar nefret ettiğimi söylesem kimse anlamazdı.
Elimdeki poşetleri yavaşça yere bırakıp kafenin kapılarını açtım ve poşetleri mutfağa bırakıp ışıkları yaktım ve müzik çalması için düzenlediğimiz sahnenin hemen yanındaki Televizyonu açtım.
Bazenleri bu sahnede Shota,ben ve üniversitede müzik bölümünden mezun olan arkadaşım Jiung birlikte çalar söylerdik ve Yeonhee hep bizi izlerdi. Bu sanneye çıkmayı ne kadar sevsem de bunu düşünmek beni incitiyordu.
Kafenin mutfağına gidip hazırlık yapmaya başladım. Bütün krep, pankek ve waffle hamurlarını hazırlamam yaklaşık 2 saat sürmüştü bu süreçte Shota çoktan gelmiş ve etrafı temizlemeye başlamıştı. Daha sonra bugün şirketten izin alan Jiung ve Keeho gelmişti.
Müşteriler de gelmeye başlıyordu bu 2 saatin sonunda. İçeriye uzun boylu yaklaşık 183-185 boylarında genç bir adam girmişti fazlaca yakışıklıydı ilk başta müşteri diye takmamıştım ve güler yüzümle selamlamıştım ama adamın yüzünü inceleme isteğim beni benden aldığı için takmaya başlamıştım.
Yüzü kore standartlarına fazlasıyla uyuyordu. Bir aktörle kapışabilecek kadar güzeldi acaba öyle miydi ya sahiden? Siparişini alırken onu biraz daha izledim ve istediği waffle ve kahveyi yapması için Shota ya sipariş kağıdını verdim daha sonra tüm müşterilerin siparişini aldım.
Hazır olan siparişleri dağıtmak üzere mutfağa girip servis arabasına yerleştirdiğimde arkadaşlarımın kıkır kıkır bir şeylere güldüğünü fark etmem uzun sürmemiş ve ne ima ettiklerini soran gözlerle onlara baktım ve bana anlatacaklarını işimi yapmam gerektiğini söylediler.
İlk müşterim oydu o yakışıklı adam, siparişini teslim edip afiyet olsun dedim her müşterime yaptığım gibi ya da daha da samimi bir tavırla.
Tüm müşterilerin siparişlerini dağıttıktan sonra mutfağa döndüm ve 1 saniye önce içeri giren Shota'nın okul arkadaşı Jongseob'u hyung ne yapıyorsun bakışları ile birlikte kasaya ittim çünkü gerçekten o aptalların bana bakarken gülüp durduğu konuşmayı merak ediyordum ve kasayla uğraşıp bu merakla kalamazdım makbuzları bugünlük Seob toplasa ne olurdu ki en fazla.
Büyük bir cesaretle bu gülüşme başının altından çıkan ikilinin - Shota ve Keeho'nun - kulaklarını çekiştirdim.
" Bana bakarak neye güldüğünüzü sorabilir miyim beyler?"dedim.
Aslında canlarını yakmak yerine Jiung'a sorsam banan tüm objektifliğiyle anlatırdı ancak şuan bu ikisi ile uğraşmak daha hoş gelmişti bana şahsen şuan.
" Aslında hyung o genç adamı sanırım çok beğendin bizde ona bakışların hakkında konuşuyorduk. Yicek gibi bakıyordu da bir ara Keeho içine düşeceksin sanıp kepçeyle olaya dalacaktı." Dedi Shota.
Ben öyle olduğunu düşünmüyordum sadece müşterimin konforunu düşünüyordum şahsen yani evet, hoş bir yüzü vardı ama beğenmiş olduğum için bakmamıştım sadece onu merak etmiştim. Buna tüm benliğimle emindim.
" Saçmalamayın müşterimi düşünüyorum sadece rahat mı değil mi diye, tamam evet, yakışıklı ama yani adamı yemiyorum. Sadece onu merak ettiğim için biraz yüzüne baktım o kadar sanki tanıdığım bir aktöre benziyordu" Dedim sinirli ve utangaç bir şekilde yakışıklıydı yakışıklı olmasına da o kadar derin de bakmıyordum adama sadece meraktan ibaretti işte.
Hem ayrıca insan ilk defa gördüğü birisini nasıl beğenirdi ki arkadaşlarım saçmalıyordu yine sadece çocuğun dış görüşünü ilgimi çekmişti o kadar.
Içinde bulunduğum düşüncelerden içeriye keeho'nun kardeşi ayrıca bizim kafede canlı verdiğimiz zamanlarda kurtarıcımız olan Yechan dalarak koparmıştı. 6 kişilik bir müzik grupları vardı ve gerçekten çıkış yapmışlardı ve sürekli bizim kafede çalmaya gelirlerdi. Aslında biz de bir grup kurmayı düşünüyorduk ancak kafeyi biraz daha ilerletip bir düzen kurup öyle gerçekleştirecektik bu hayalimizi.
Yani en azından bütün plan buydu.
11 kişi bir mutfağa sıkışıp 8 saat geçirdikten sonra kafeyi kapatıp artık eve gitme kararı almıştık. O kadar yorgundum ki yolda yürürken düşündüğüm tek şey kendimi yatağa atıp sabah sanki beni boğalar sikmiş gibi uyanmaktı.
Nihayet eve geldiğimde ilk önce karnımı doyurmuş sonra köpeğim haetsal'i besleyip etrafı toplamıştım. Haetsal benim kendi evladım gibiydi 2 buçuk yaşında Doberman cinsi dişi bir köpekti. Onu her şeyden çok seviyordum. Bir anda onun gideceğini düşünüp ağlamaya başlamıştım sahi o giderse ben ne yapacaktım? Anne babam da gitmişti zaten. Ben nasıl yaşayacaktım Haetsal olmadan.
Aslında üzülmek istemiyordum çünkü canlılar olarak yaratıldık ve öleceğiz ancak Haetsal benim en değerlimdi bu yüzden o olmadan bir yarım olacağımı düşünürdüm hep ancak bu küçük patili dostum gerçekten de bir gün gidecekti ve ben bunu bilerek onunla verimli vakit geçirmeliydim.
Yatağıma gitmeden ona bir kez sarılıp tüylerini okşadıktan sonra onu öpüp odama gittim ve uyumak için yatağıma uzandım daha sonra anne babamla geçirdiğim güzel günleri düşünerek uykuya daldım.
Bu yoktu içimden geldi.