"hwang."
hyunjin yanağındaki soğuklukla irkilerek sıçradı.
"içecek getirdim." diyen genç, arkadaşının hemen yanına çömelip bacaklarını ileriye uzatırken yüzünü kapatan kahverengi saçlarının arasından geçirdi parmaklarını.
hyunjin yan bir bakışla beomgyu'yu süzdü. "hangi dağda kurt öldü?"
"keyifsiz duruyorsun."
"ve sen de." dedi hyunjin, tenekeyi elleri arasında kavrarken yüzünde yavaşça açan tebessümle. "sağ ol."
beomgyu kafasını diğerinin omzuna yasladı. "senden otlandıklarıma say."
"bir tanesine mi hepsine mi sayayım?"
"..."
"beomgyu?"
"..."
diğerinin kafasının tepesiyle bakıştıktan sonra düşünceli bir edayla kahvesinden büyükçe bir yudumu höpürdeterek aldı hyunjin.
"buyur, sen de bak tadına. soğuk soğuk, güzelmiş."
"yok, onu sana aldım."
"tadına bak sadece."
"yok, sevmiyorum."
"tadına bak ya."
"ya hyunjin, siktir git amına koyayım. sevmiyorum americano falan."
"iyi."
omuzlarını silken hyunjin, kahvesini höpürdeterek içmeye devam etti.
siyah saçları omuzlarına geliyor, çekik gözlerinin altındaki beni ve kırmızı dudaklarıyla oldukça yakışıklı görünüyordu. yanlarından hayranlıkla bakarak geçip giden kız öğrenciler arasındaki küçük çaplı ününe tezat, kalbi kırıktı. yakın arkadaşı olan beomgyu gibi.
"ne'n var güzelim?"
"okulda bana şöyle deme, piç." çimdikledi beomgyu onu tıslarcasına konuşup.
"ah! ulan, hal hatır da mı sormayalım amına-"
"sus, küfür etme!" bir tane daha çimdiği beline yediğinde hyunjin, sesli bir küfürü bastı arkadaşını tepmek için hareketlenerek. resmen öfkesini kendisinden çıkarıyordu velet.
"eşek sıpası. insanlığa dön, göt!"
"sus." diye çemkirerek ayaklanıp kaçtı beomgyu. geri geri gitmeye çalışırken elinde kahvesiyle üstüne yürümeye başlamış hyunjin'e kıkırdıyordu. "terbiyesi de nasıl eksik. küfürsüz nefes alamıyor."
"yav he he, iki gram yüz vermeye de gelmiyor-" öne atıldı hyunjin.
beomgyu, arkadaşını gerçekten kızdırdığını düşünerek gerisine döndü ve döndüğü gibi bir şeye çarptı, bir bedene.
"ay!"
bakışlarını kaldırmasıyla donakalması bir oldu. "ş-şey." ellerinin diğerinin bedeninde olduğunu fark ettiği gibi geri çekti. "şey!"
"lan-" diye bağırdı telaşla hyunjin. "yani şey!" sesi içine kaçmış gibi mırıldandı.
beomgyu kaskatı kesildiği haliyle gerisin geriye adımladı. "pardon, seni görmemişim kusura bakma."
kumral saçları iki yana ayrılarak alnını açıkta bırakan, kendilerinden birkaç santim kısa olan bedenin badem gözleri ile attığı bakışları, ikilinin üstünde gezinirken sorgularcasınaydı.
neden sonra "sorun değil." diyerek omuz silkti, kendisinden vanilyalı bir esans yayıldığı halde yanlarından geçip gitti.
beomgyu, binanın içine giren silüet sonunda gözden kaybolduğunda tuttuğu nefesini bırakarak ensesine kadar kıpkırmızı kesilmiş halde olduğu yere çömelmiş hyunjin'e döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
my chemical romance
Fanficringdingdong: edebiyattan nasil 36 alirim abi ya oldurucem hocayi ya seung_sky: tanisiyor muyuz ringdingdong: yok merhaba