Korsemin ipliklerine kendi başıma uzanmaya çalışırken dişlerimi sıktım. Belime aniden gelen baskıyla telaşla arkamı döndüm. Annem azarlar bir ifade ile mızmızlanıyor, bir yandan da ipleri düzgün bir şekilde kurdele yapıyordu.
"Kaç yaşına geldin hala bir elbise giymeyi bile beceremiyorsun" dedi sahteden beni azarlayarak. Cevap vermek için dudaklarımı araladığım da kendisi konuşarak beni susturdu. "Haydi, bir ekmek almaya gitmek bu kadar zor olmamalı"
Başımı salladım ve tahta kulbu çevirerek kapıyı açtım. Dışarısı ile ilk göz temasına girdiğimde gözüme çarpan güneş ışığı, beni mor gözlerimi kısmaya zorlamıştı. Siyah çizmelerimi ayağıma geçirip alalacele fermuarını çektiğimde doğruldum. Arkamı döndüğümde annem mutfağa yöneliyordu. Yaklaşık beş dakika geçmesine rağmen gelmeyince başımı içeriye doğru uzatıp seslendim: "Ödeme için köşkü satmayı düşünmüyorsun değil mi? "
Yanıma geldiğinde keseyi elbisemin yan detayının dikiş için açıkta bırakılmış kısmına bağladı. "Bunlar babanın seferde denizde topladığı taşlar. Dikkatli ol ve sakın düşürme. Ayrıca ekmeğin lütfen eve aldığın kadarını getirmiş ol. "
Gözümün önüne gelen beyaz saçlarımı uzun kulaklarımın arkasına sıkıştırdım ve hafifçe güldüm. "Söz veriyorum. Yemeyeceğim" Başını iki yana sallayıp iflah olmuyacağımı düşünen bir ifade ile bana baktı. "Umuyorum."
Ellerini tarak niyetine kullanıp saçlarımı düzeltti. "Sadece fırına gideceğim. Bu kadar özenmeye gerek var mı sence?"
Beni onayladı ve konuştu: "Sen her zaman atalarımızın eşlerine benzemelisin. Narin ve güzel... "Bir savaşçı olmak istediğimi her dile getirdiğimde; beni ya duymamazlıktan geliyor ya da böyle bir olayın gerçekleşmeyeceğini, çünkü diyarda bunu gerektirecek bir kaosun olmadığını söylerdi.
Hafifçe sırtımı patpatladı ve artık gitmem gerektiğini belirterek beni köşkten dışarı doğru ittirdi. Yavaş adımlarla sokakta yürürken bir andan da etrafı seyrediyordum. Her türün birbiri ile uyum içinde yaşaması; şükredilecek en belirgin sebeplerden birisiydi.
"Hey, günaydın İrene. Bugün yine çok asilsin." Bay Elvis her zaman ki gibi enerjik ve coşkulu çıkan sesiyle bana el sallarken, gülümseyip aynı şekilde karşılık verdim. "Size de günaydın Bay Elvis. Bugün halka hangi teorilerinizi açıklayacaksınız?" Bay Elvis, kaba bir söylem ile 'biraz' kafayı sıyırmış bir adamdı. Hergün Alfhem halkını ortak bir alana toplar, tahtadan sandalyesine ters bir şekilde oturur ve farklı türlerin diyara nasıl katkı sağlayabileceğinden bahsederdi. Çoğu zaman bunlar imkansız fikirler olurdu ama halk, yinede merakla ve usanmadan onu dinlerdi.
Teorilerin den bahsetmem ile yüzü aydınlandığı gibi teki tahtadan olan bacağının izin verdiği müddetle yanıma doğru koştu. "Biliyor musun İrene? Birkaç gündür aklımda çok delice bir teori var."
"Öyle mi nedir? Bilmeyi çok isterim. "
"Bu diyarda bir sürü tür var. İblislerden tut devlere, devlerden tut büyücüler, elfler ve hatta ağaçlar bile var. " ağaç derken özellikle bir ağacın gövdesi kadar sert olan yanağını tık tıkladı. Evet, Bay Elvis bir ağaçtı. Kollarından genelde yapraklar eksik olmaz ve bütün vücudu tahtadan oluşurdu. Sadece yüzü, normal bir insan derisi gibi gözükürdü.
"Geçen gün ilk defa ciddi bir şekilde düşündüm. Acaba bize düşman olan ama sivil gözükmeye çalışan birileri var mıdır? Ve bu yüzden diyarda bir savaş çıkar mı? Açık konuşmak gerekirse düşünmeden edemiyorum. "
"Bu teoriniz her ne kadar ilgi çekici olsada, böyle bir olayın gerçekleşeceğini düşünmüyorum. Burada hepimiz güvendeyiz. "
Aslında, Bay Elvis'in çılgınca söylemlerinin arasında en mantıklı olan buydu. Nüfusun çoğunun bu fikri destekleyeceğinden emindim. Ancak bunu her kim dile getirirse getirsin, herkes kendince uydurumlarına ve şüphelerine devam eder de işin sonu bir şekilde krala çıkarsa; bu kaos ihanet eden türler yerine idamlardan ve başı boş yargılamalardan doğardı.
"Ayrıca böldüğüm için çok özür diliyorum ancak fırına gidip ekmek almam lazım. Bugün ki toplantı yerin de mutlaka olacağım"
Bay Elvis, bozuntuya vermeden başını salladı ve veda ederek bir başka tanıdığının yanına gitti.
Halkımızın nüfus sayısına çok demek pek mümkün değildi. Bu sayede herkes birbirini tanır ve güvenirdi. Diyarda hain türlerin olması; bizim kesinlikle aleyhimize değildi. Eğer korktuğumuz şey gerçekleşirse, halkı tekrardan bir araya toplamak kesinlikle mümkün olmazdı.
Bunu yapabilecek değil belki yapmaya yaklaşabilecek tek kişi varsa o da kral Abel'idi. Ve bunu başaramamasının tek sebebi her zaman halkından kendini resmi anlamda değil, insani anlamda üstün tutmasıydı. Şüphelendiği herkesi sorgulamadan zindana tıkar ve asıl kıyameti kendisi oluştururdu. Diyarın nüfusu hiçbir şekilde çoğalamaz ve herkesin arasında bulunan güven ve saygı bağı kesip atılırdı.
Kral Abel ise...O bir tür değildi. İnsandı.
Ve Alfhem halkının ondan üstün geldiğinin tamami ile farkındaydı.
Kulaklarıma kolaylıkla ilişen müzik sesiyle başımı yerden kaldırdım ve etrafıma bakındım. İver-ler, (Alfhem'da insan kelimesine karşılık gelen tabir.) bir alana toplanmıştı. Muhtemelen yine bayan Keann'ın yönettiği müzik topluluğunu dinliyorlardı. Bir sürü küçük çocuk kendilerince dans ederek garip haraketler yapıyor, yetişkinler ellerini birbirine bağdaştırmış bir şekilde yüzlerinde ki küçük tebessümle onları izliyordu. Etrafta Cameli'yi aradım. Genelde nerede kulak tırmalayan besteler veya özgürce dans edebileceği bir yer olsa, ne olursa olsun anında orada bulunurdu.
Burnuma çeşit çeşit çiçek kokusu geldiğinde -özellikle Wisteria çiçeği- Cameli'nin hemen arkamda olduğunu anladım. Çünkü kendisi diyarda tek bulunan tür olan mevsim büyücülerin den, İlkbahar büyücüsüydü. İlkbahar ile ilgili ne varsa onda özgürlüğü vardı. (Özgürlük=özel güç) Yağmura, istediği gibi şekil verir, onu yönlendirirdi. Çiçekleri zehirleyebilir veya içinde ki polen sayısını arttırabilirdi. Kömür karası saçlarının arasında ki rengarenk renklere bakarak bile onun ne kadar sevecen ve arkadaş canlısı olduğunu anlayabilirdiniz.
Arkamızdan gelen müzik sesinin eşliğin de elimden tutup beni kendi etrafında döndürürken, elbisemin etekleri beni güneşten koruyan şemsiyeler gibi dönüyordu. Kahkalarımın arasıdan bir yandan da esen rüzgardan dolayı ağzıma girmeye yüz tutmuş kar rengi saçlarımı boşta kalan elim ile engellemeye çalışıyordum.
"Oi. Elbiseni nereden aldın İrene?"
"Bayan Edith'e diktirdim."
Bayan Edith, diyarımızda ki en iyi terziydi. Neredeyse bütün İver-ler kıyafetlerini ona diktirirdi. Ve bayan Edith ise bundan yeterince yararlanırdı. Oğlu ile birlikte en ücra kulübede yaşamını sürdürürdü. Zaten genellikle bütün cücelerin el becerisi fazlası ile yüksek olurdu. Kendisi yoksullukla mücadele ederken, bir yandan da küçük oğlunu elinden gelen en iyi şartlar ile yetiştirmeye çalışırdı.
Elbisemi ona diktirmiştim ve gerçekten sonuçtan fazlasıyla müteşekkir olmuştum. Elbisenin ana rengi haki yeşili iken kolları ekru, eteğin ortasında bırakılan üçgen boşluk ise siyahtı. Bilek kısımları fırfırlıydı ve korsenin göğüse çıkan iplikleri üçgen bir şekilde dikilerek içeriden bir gömleği örtüyormuş gibi görünüyordu. Eteğin açıkta bulunan üçgen kısmında yan detaylar bulunuyordu ve bunlar kırmızı-beyaz olup üçgen bir şekilde iniyordu. Ayaklarıma geçirdiğim siyah, bağcıklı çizmeler elbisenin detayları ile uyum sağlıyordu.
"Gerçekten asil duruy-"
Cameli'nin sözünün kesilmesi Liberio'nun devasa ayaklarıyla sokağa adım atmasıydı. Devler buraya nadiren gelirdi çünkü bir tanesi bile içeri girdimi hiçbir iverin adım atacak yeri bile olmazdı.
Karmaşıklıktan yararlanıp aradan sıyrıldım ve bu sefer gerçekten fırına doğru yol almaya başladım. Ama ne yazık ki kral Abel'in baş habercisi olan Bud, herkesi -bütün iver-leri- bir araya toplamaya başlayınca durmak zorunda kaldım. Ah, türlerin gölgesi adına! Nedir benim fırına adım atmamı engelleyen şey?
Haberci Bud, herkes bir araya toplanınca elinde ki alt ve üstten sarılmış rulo kağıdı açarak konuşmaya başladı. "Tutsaklardan birinin itiraf ettiği bilgiye göre..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyametin Habercisi
FantasyYıllar önce insanların Dünya'sında bir efsane vardı. İnsanlar yüzünden her ne kadar değiştirilmiş olsa bile, en sade hali şuydu; birbirine karışan evrenlerde, bütün türler uyum içinde yaşarlar. En az tür olan elfleri anmak adına "Alfhem" adını alan...