1.

419 42 65
                                    

Öncelikle, yeni hikayeye hoş geldiniz. Bu hikayede çoğunlukla Cüneyd ve Zeynepe odaklı olacağım, o yüzden bazen hızlı hızlı zaman atlamalar olabilir. İkinci dikkat etmeniz gereken şey de, bu kitapta Meryem polise şikayet etmeseydi, ne olurdu onu okuyacağız. Yani, Zeynep halen kocasıyla evlerinde yaşıyor. Cüneydin yaşı 21, Zeynebin yaşı 17.
Umarım bu hikayenin tadını çıkarırız, keyifli okumalar ❤️

***

"Kalbimin eşiğine geldiğinde, üstündeki o zırhını ve kalkanını bırak da gel. Kendini benden korumaya gerek yok.. Sen benim tarafımdan yargılanmıyorsun, beni de yargılama."

Lina.

***
1. Gece.

İkinci kata uzanan merdivenlerin en aşağısında yerini almış, tam kapının önüne oturmuş, bekliyordu kız. Endişeden ne diyeceğini, ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Bir külfet çökmüştü onların çatısına, ama külfet olan neydi tam olarak? Düzene karşı çıkıp, ihtilal yapmak mı? Ya da düzene karışıp yok olma isteği mi?

Onu içten içe kemiren bu can sıkıntısı ve çaresiz hali her şeyden çekilmesine sebep oluyordu, durgun olmasına neden oluyordu. Kalmak mecburiyetinde olduğu bu durum, onu ikilem ile sınıyor, sanki ahlaki değerlerini deniyordu. Bir tarafı 'onların doğru sandıkları şey, ya bu tarikat için hayırlı değilse?' Derken, diğer tarafı Cüneyd Efendiyi zor bir duruma soktuğu için mahcubiyet hissediyordu.

Zeynep'in isteği üzerine, onlar bir savaş açmışlardı. Fakat, bu açılan savaş, sadece tarikata veya Sadi Hüdai Efendiye karşı değildi. Bu savaş geçmişe, gerçeğe ve geleceğe açılan savaştı. Bu iki genç çocuk, ellerinde sahip oldukları ne varsa, hepsini feda etmeye göze almışlardı. Kaldı ki, kendilerini bile gözden çıkarmış olacaklar ki, omuzlarına aldıkları yükün ağırlığını anlamıyorlardı.

Zeynep bu durumda kendi kendine gelin güvey olurken, Cüneyd'in ikrarı olup olmadığını bilmediğini hatırladı. Tek bir kelime etmeden, sükut içinde ayrılmıştı evlerinden. Bu da içine öyle bir kurt düşürmüştü ki, belirsizlikten kendini yiyip bitirecek hale gelmişti.

O endişeyle, başına taç edindiği müşkül ile kaç saat oturdu orada, hiçbir fikri yoktu. Ancak gözüne tek bir saniyeliğine dahi uyku girmemişti, aklı susmamıştı. Vakit teheccüt namazına yaklaşırken, dışarıdan gelen tıkırtı sesiyle irkildi ve hızlıca yerinden kalkarak kapıya dayandı. Perdeyi yavaşça kaldırıp baktığında, uzaktan yürüyen tanıdık bir silüet olduğunun farkına vardı. Gecenin karanlığında yüzü görünmez, sesi duyulmazdı. Kocasının sesini duyamadıkça, yüz ifadesini göremedikçe, ne hissettiğini ve düşündüğünü anlamak epey zor gelirdi.

Cüneyd eve yaklaştıkça,  yüz hatları belirleşti ve kız nihayet onun o gergin halini görüp, nefesini tuttu. Elinde yeşil cübbesi yoktu.. Korkmuştu kız, ancak kocasından değil, onu bir kara bulut misaline dönüştüren şeyden korkuyordu. Cüneyd kapıyı çalmaya tam yeltenirken, kız heyecanla kapıyı açmıştı bile

"Cüneyd..." Diye başladı hemen Zeynep. Ancak ardında ona buraya kadar eşlik eden Bahadırı görünce, hızlıca "Efendi." Diye ekledi. "Nasılsın?"

"Cübbemi ateşe attım, biat etmedim." Diye yanıt verdi kapıyı kapatarak. Sanki acelesi varmışçasına öylesine geçiştirmişti kızı adam. Zeynep ise gözlerini kocasına dikmiş, melül melül bakarak devam etmesini bekliyordu. Fakat Cüneyd kendi cevabından sonra suspus olmuş, mutfağa yönelmişti.

"E şimdi ne olacak?" Diye sordu bu sefer adamın peşinden giderek. Ama bir cevap alamadı, sebebi ise kocasının titreyen eller ile kendine bir bardak su doldurmaya çalışması olmuştu. Sadece elleri değil, bakışı, bedeni, hatta gönlü bile korku içinde titriyordu. Onun bu hali kızı daha da korkutmuş olsa da, şu an bunu düşünemezdi. Zeynep usulca, bir anne merhametiyle ona yaklaşıp "Gel sunu ben koyayım." Diyerek teklifte bulundu. Başka bir zamanda, kocası illa ki karşı çıkardı bu duruma, ancak o kadar halsizdi ki, itiraz etmeye gücü yetmemişti.

Kaldı geriye cevapsız sorular || CünZeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin