17. BÖLÜM

460 47 14
                                    

Ufuk...

Arkadaşlarımdan aldığım BÜYÜK desteğin ardından telefonumu bırakıp evin içinde gergince turlamıştım. Aynanın önünden geçtiğim sıra kıyafetlerim gözüme takılınca dolabıma yönelmiştim üzerimi değiştirmek için.

Kendi kendime yüksek sesle konuşurken aynı zamanda kıyafetlerimi karıştırıyordum.

"Pantolon mu giysem? Yok lan abartı olur. Onun için hazırlandığımı düşünmesin. Eşofman da giyesim hiç yok."

En sonunda siyah şortumu alıp dolabı kapatmıştım.

"Adam olana çok bile."

Tişörtlerin olduğu çekmeceye yönelmiştim sonra.

"Nerde benim Nirvana baskılı tişörtüm? Neyse giymeyeyim şimdi onu 3 şarkı sorarsa mal gibi kalırım. "

Çekmecede temiz kalan son tişörtüme bir baktım. Bu tişört dar olduğu için boğazını kestiğim sonra da çok geniş olan tişörtümdü. Elime alıp uzuca bakmaya devam ettim. Pek doğru bir karar değil gibiydi. Giyinip aynada bi baktım kendime.

"Eğilince iç organlarıma kadar görünüyor ak."

Kirli sepetinden az kirli bir tişört mü alsam diye düşünmedim değil.

Evin içinde turladım yine. Dağınık bir yer varsa toparlamazdım ama olsun bi' göz atmaktan zarar gelmez. Canım annem her yeri toparlayıp gitmişti arkadaşlarımın geleceğini söyleyince. Yemek de yapmıştı ama ben Barış'a bu yemekleri kendimin yaptığını söyleyecektim. Etkilenirdi bence. Yani umarım.

Akşam olmasına daha var gibiydi. Kendimi koltuğa atıp video izlemeye başladım. Evde kimse olmasa bile kulaklığımı takma alışkanlığımdan vazgeçemezdim.

Ne kadar süre geçmişti en ufak fikrim yoktu. Tüm dikkatimi verdiğim videodan odağımı kaydıran şey ise yukarıdan gelen bildirimlerdi.
........

barış
kapıdayım kaç dakikadır
evde değil misin
çalıyorum çalıyorum açan yok
.........

Küfredip yerimden kalkmıştım. Koşar adım kapıya ilerlerken ayağımı sehpaya çarpmıştım. Yine bir küfür savurup seke seke kapıya ilerledim. Kapı kolunu tutup derin bir nefes aldım ve açtım.

Barış elinde iki poşetle öylece dikiliyordu. Önce baştan aşağı beni inceledi sonda da yüzüme bakıp kaşlarını çattı.

"İyi misin sen?"

"Evet niye ki?"

"Yüz ifaden şey gibi..."

"Nasıl?"

"Götten yemişsin gibi."

"İğrençsin!"

Tam kapıyı suratına kapatacaktım ki ayağıyla engel oldu. Adam tüm gücüme sadece ayağıyla karşılık veriyordu. Etkilenmedim değil yani.

"Şaka yaptım Ufuk. Aç kapıyı hadi. Bakayım iyi misin?"

İstese kapıyı açardı zaten. Ben de daha fazla engel olmayıp çekildim kapının arkasından. Ama yüzüne bakmayı düşünmüyordum. En azından bir iki saniye falan.

Barış içeri geçip ayakkabılarını çıkardı. Poşetleri de kapının yanına bırakmıştı. O bunları yaparken bende kollarımı birbirine bağlamıştım.

Yüzüne bakmamak için çevirdiğim kafamı çenemden tutarak kendine çevirdi.

"Söyle şimdi ne oldu?"

"Ayağımı sehpaya çarptım."

Sesim küçük bir çocuk gibi çıkmıştı. Tövbeler tövbesi. Neler oluyordu bana?

"Bir şeyi var mı? Bakayım."

Önümde eğilince ne yapacağımı bilemeyip omuzlarına tutunmuştum.

Kafasını kaldırıp konuşmuştu. Of bu görüntüye karşı resmen ellerim titremişti.

"Bir şey gözükmüyor. Sadece biraz kızarmış o da tenin çok beyaz diyedir."

Ayağa kalktığında ellerim omuzlarındaki yerini koruyordu. O da ellerini belime sarıp başını boynuma gömmüştü. Derince bir nefes çekti içine.

"Oh kendim geldim."

"Haldır Şaldır şampuanımın etkisi o."

Herhangi bir ses gelmemişti ama boynumdaki hareketlilik güldüğünün işaretçisiydi. Bulunduğu yere bir öpücük kondurup başını kaldırmıştı. Gözlerime öyle bir bakıyordu ki zorlasa beynimi görebilirmiş hissini almıştım Görecek pek bir şey olduğu söylenemez ama olsun.

"Eee böyle bakmaya devam mı edeceğiz?"

"Bilmem yapsak mı?"

"Yok yapmayalım. Hadi yemek yiyelim."

Zar zor kolları arasından kurutulup mutfağa girmiştim o da bıraktığı poşetleri alıp peşimden gelmişti.

"Ufuk şunları dolaba koy erimesinler."

Dondurma almıştı. Yerim ben bu adamı. Şaka değil.

"Tamam sen otur. Bende kendi ellerimle yaptığım yemeği hazırlıyayım."

Oturmak yerine tezgaha yaslanmış. Tek kaşını kaldırarak konuşmuştu.

"Sen yaptın?"

"Evet yapamaz mıyım?!"

"Yok yavrum yaparsın da en son çorba yaptığında neler olduğunu görmüştük."

Gözlerimi kısıp cevap verdim.

"Beğenemediniz mi Barış bey?"

"Beğenmek ne kelime bayıldım."

Tam keyifle gülümseyecektim ki dediği şeyle çatıldı kaşlarım.

"Mecaz olarak değil. Gerçekten bayıldım."

O gülerken omzuna vurup doldurduğum tabakları masaya koydum.

"Bok ye Barış. Açıklıktan ölsen bile sana yemek yapmam bir daha."

"Zaten açıklıktan ölmesem. Yaptığın yemekten zehirlenip ölürüm."

Taşşak geçiyordu biliyorum ama çok üzerime gelmişti. Bırakın babamın bağırıp kızmasını "hayır" demesine bile ağlayan bir insandım ben. Ve Barış o kadar uğraştığım çorbaya bunları deyince gözlerim dolmuştu.

Görmemesi için başımı çevirdim.

"Ufuk?"

"Konuşma benimle."

Sesim o kadar kırgın çıkmıştı ki hemen karşıma geçip kafasini eğdi.

"Şaka yapıyordum."

"Ama çok uğraştım."

Boynumdan sarılıp göğsüne bastırdı beni.

"Elinden zehir olsa yerim. Sadece dalga geçiyorum."

"Siktir git yarramı ye Barış!"

Mesajlaşırken küfür etmek kolaydı da yüz yüze biraz garip oldu.

"Düzgün konuş."

Ve uyarım da gelmişti.

.

.

.

.

.

.

diger bolum de duz yazi devam edicek burdan

duz yazi yazinca sıkılmıyonuz dimi

ufuk da bu bolumde klasik ozurlu watty ukesi oldu ama olsundu

bi de sonraki bolumde sikis sokus tarzi bi seyler yazacaktim ama bu konuda berbat oldugum icin ya biraz zaman alicak ya da bok gibi bir sey cikacak ortaya

⛥hazel

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 02 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ufuk / bxb (gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin