● prens

765 145 241
                                    

Eleanor insanları incelemeyi severdi. Dış görünüşlerini, el hareketlerini, yürüyüş tarzlarını, gözlerindeki ifadeleri... Hepsini dikkatle incelerdi.

Bir insanı ne kadar incelersen onu o kadar betimleyebilirdin çünkü. Eleanor ise betimleme yapmaya bayılırdı. En güzel betimlemesi ise en çok incelediği James Potter'ın betimlemesi olurdu.

Ela gözleri heyecanının bir belirtisi olarak ardına kadar açılırdı, gülümsediğinde dudağının kenarındaki minik gamze küçük bir çukur oluşturur, meleklerin öpücük kondurması için beklerdi. Saçları

"Eleanor!" Kendisine seslenilince defterin üzerindeki yazıyı eliyle kapatıp başını kaldırdı ve Daisy'e baktı, yanında Alice de vardı. "Sana sesleniyoruz kaçtır, ne yapıyorsun?"

"Hiç." dedi genç kız kahverengi saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken. "Dalmışım. Ne oldu?"

"Bahçeye çıkalım diyoruz. Havalar olabileceği en güzel halinde şu an."

Alice haklıydı. Havalar gerçekten çok güzeldi, sonbahar için gayet iyiydi yani. Dışarı çıkmak iyi bir fikirdi.

Bu yüzden defterini çantasına koyup eşyalarını topladıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte bahçeye ilerledi.

Bir yandan da gözleri Çapulcuları arıyordu istemsizce. James ve arkadaşlarının bu havada içeride kalmayacaklarını çok iyi biliyordu çünkü.

Dışarı çıkana kadar onları görmedi, dışarı çıktığında bile görmedi. Nerede olduklarını merak ederken iki kız arkadaşıyla çimlere oturdular.

Havanın güzelliği onları mest ederken Alice "Yarın akşam ortak salonda Hogwarts'a dönüş eğlencesi varmış. Frank söyledi." dedi.

Kaşlarını kaldırdı Eleanor. "Nasıl bir eğlence?"

"Her zamanki gibi. Çapulcular içki getirecekmiş, şişe çevirmece, Patlamalı Pişti falan oynanacakmış."

Klasik Gryffindor eğlencesine alışkın olan Eleanor "Süper." dedi, bu eğlenceleri severdi.

Daisy, Alice'e ilişkisinin nasıl gittiğini sorarken Eleanor eline dokunan tüylü şeyle irkildi ve odadan çıkıp yanına gelmiş olan kedisine, Prens'e baktı.

"Prens." dedi onu kucağına alıp kulağının arkasını kaşımaya başlarken. "Ne işin var burada?"

Prens mırlayarak başını sahibine doğru daha çok uzatırken Eleanor gülümsedi ve kedisini okşamaya devam etti.

Prens, turuncu-beyaz renklere sahip bir kediydi, gözleri bal rengiydi ve Eleanor'a James'in gözlerini hatırlatıyordu.

Prens doğduğu günden beri Eleanor ile birlikteydi ve Eleanor'un bu dünyada en sevdiği şeylerden biriydi Prens.

"Benim yakışıklı oğlum." dedi Eleanor sevgiyle onu sevmeye devam ederken. Onun kucağında mest olmuş Prens iyice mayışırken aldığı bir kokuyla yerinde dikleşti.

Aniden ne olduğuna anlam veremeyen Eleanor, Prens'in gözlerinin kilitlendiği noktaya döndüğünde siyah kocaman bir köpek gördü. Köpek de Prens'e bakıyordu.

"Kışşt." dedi Eleanor köpeğe doğru, Prens'in rahatı bozulsun istememişti ancak köpek olduğu yerde durmaya devam etti.

Prens gövdesini yukarı kaldırıp köpeğe tısladığında köpek havladı ve Prens yüksek bir miyavlamayla Eleanor'un tutmasına izin vermeden köpeğe doğru atıldı.

"Prens!" Eleanor hızla yerinden kalkıp köpeğe saldıran kedisini almaya çalışırken Daisy "Ayyy." dedi. Köpeklerden çok korkardı.

Köpekle kavga eden Prens'i kurtarmayı denese de aralarına girmeye cesaret edemiyordu Eleanor.

𝐘𝐎𝐔'𝐑𝐄 𝐎𝐍 𝐘𝐎𝐔𝐑 𝐎𝐖𝐍, 𝐊𝐈𝐃「ᴊᴀᴍᴇꜱ ᴘᴏᴛᴛᴇʀ」Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin