1.BölümYumuşacık saçlarını okşarken "Yapma abim ama böyle." dedim. Hiç kıyamıyordum ki ona. "Ara tatiller olacak. Birkaç ay sonra yine geleceğim."
Omzunu silkerken "Gitmeni istemiyorum. Sen yokken kendimi çok yalnız hissediyorum abi." sonlara doğru sesi titremiş gözleri dolmuştu. Bana bu denli düşkün olması hoşuma gitse de bazen böyle zamanlarda beni de zorluyordu.
"Güzelim niye yalnız olasın? Annem burada, babam burada, sınıf arkadaşların...Hepsi yanında olacak." Küçük elleriyle oynayıp yüzüme bakmadı. "Aynı şey değil. Seni çok özlüyorum."Koltuk altından tutup, onu kaldırırken koltuğa oturmuş dizlerime yatırmıştım. İpek saçlarını okşayarak "Senden bir şey yapmanı isteyeceğim. Ben dönene kadar bir kağıda aklına geldikçe benimle yapmak istediğin şeyleri yaz. Tabi bu arada derslerine iyi çalışmayı da unutma. Sen de iyi çalış ben de iyi çalışayım ki döndüğümde ikimizin de herhangi bir sorumluluğu kalmasın. Ondan sonra her istediğini yapalım." bunu onu yatıştırmasını umarak söyledim. Aksi halde onu böyle bırakıp gitmem benim için de zor olacaktı. Söylediklerim dikkatini çekmiş olacak ki hafif heyecan karışan sesiyle "Her istediğimi mi?" diye sordu. "Yapılabilecek düzeyde olan her istediğini, evet." Heyecanla kafasını dizimden kaldırıp karşıma otururken gözlerindeki ışık gelmiş, rahatlamayla gülümsemiştim. "Paten kayma?" Kafamı onaylar şekilde salladım. "Kitap okuma?" Yeniden kafamı onaylar şekilde sallarken bu masum istekleri kalbimi nadir ısıtan şeylerdi. Kimi insanoğlu için anlamsız ve küçük gelen bu istekler benim biricik kız kardeşim için dünyalara denkti.
"Tamam şimdilik bu kadar aklıma geliyor ama aklıma geldikçe yazacağım." Küçük elleriyle koca ellerimi tutmaya çalıştı. "Teşekkür ederim abi. Üzgünüm biraz çocukluk ettim, seni de zora soktum ama elimde değil. Sen o uzaktaki okula başlayalı alışamadım yokluğuna." Sungi bazen öyle konuşuyordu ki; sekiz yaşındaki küçük kız kardeşimin bedeninde, bazen seksen yaşındaki bir kadının yaşanmışlığı ve olgunluğu konuk oluyormuş gibi hissediyordum.
Şakağına öpücük kondururken "Üzgün olma. Ben de seni çok özlüyorum abim ama hayatımızın belli dönemlerimde böyle ayrılıklar yaşayacağız. Önemli olan bu ayrılıkların sonunda birbirimize dönmemiz." dedim. Belki de sekiz yaşındaki bir kız çocuğuna bu kadar gerçekçi konuşmak yanlıştı fakat üniversitemin ikinci senesine daha yeni başlamamı ve bu senaryoların tekrarlanacağını hesaba katınca, bilinçaltına bu tür gerçeklikleri küçük de olsa yerleştirmek o kadar da yanlış gelmiyordu. En sonunda ağlamaktan kızarmış gözleriyle gülümsemiş ve bana kocaman sarılmıştı. Yüzündeki gülümsemeyi görmemle artık gönül rahatlığıyla evden ayrılabilirdim.
Sungi'nin sarılması bir müddet daha devam ederken gözlerim kolumdaki saate kaydı. Otobüsün kalkış saati yaklaşıyordu ve benim bir an önce evden çıkmam gerekiyordu artık.
"Ben dönene kadar kendine çok iyi bak tamam mı? Yanında olmasam da hissederim ben."
"Tamam, sen de kendine iyi bak ben de hissedeceğim ve seni çok seviyorum."
Evden ayrılmadan annem ve babamın elini öpüp vedalaşırken valizime; annemin, babamın nasihatlarını, kız kardeşimin güzel sevgisini de koymuştum.
Otobüse binip yolculuğum başlarken tüm bir dönemin nasıl geçeceğini ve geçen dönemin nasıl geçtiğini düşünüyordum. Benim için kolay olmamıştı. Ailemin benim için verdiği emeklerin karşılığını ancak sıkı çalışarak kendimce böyle veriyordum. Umuyordum ki mezun olup mesleğimi elime aldığımda onlara rahat bir yaşam sunabilirdim. Okuduğum bölüm zordu. Zordu fakat seviyordum. Küçüklüğümden beri gökyüzüne hep yakın olmak istemiştim; uçaklara olan ilgim, gökyüzünde hissettiğim o özgürlük hissi kullanma şansım olamadığı için beni uçak mühendisi olmaya itmişti. Bu yüzden zorluk yaşasam dahi sevdiğim bir iş için uğraşmak o zorluğu götürüyordu. Asıl çekilmez olanı sevmediğin bir iş için uğraşmak, çabalamaktı. Ömründen vakit çalmak dışında bir işe yaramıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anısı biz olalım bu sokakların | sekai
FanfictionI'm fucked up homie, you fucked up but if god got us then we gon' be alright