2.BölümBedenimin üzerinde hissettiğim ağırlıkla gözlerim yavaşça aralanırken ne olduğunu anlamaya çalıştım. Nefesim kesiliyor gibiydi.
"Kalksana lan, uyan artık!"
Duyduğum tanıdık sesle irkilip olduğum yerden doğrulmaya çalıştım fakat üzerime oturduğu bedeniyle bunu başaramamıştım.
"Chanyeol, kalk üstümden." Üzerimdeki ağırlık hafiflerken "Uyandın sonunda." dedi. "Ne zaman geldin?" Kendi yatağına oturup uzamış olan kıvırcık saçlarını karıştırdı. Onu en son gördüğümde kısaydı saçları. "Yarım saat oldu işte." Yatakta doğrulurken "Saat kaç oldu ki?" diye sordum. "Öğlen bir anasını satayım hâlâ uyuyorsun." Söylemesi kolaydı bir haftadır gezen ben değildim sonuçta. "Siktir ordan ilk hafta demediler başladılar hemen derslere. Acımaları da yok. Sen gezdin dolaştın tabi." Bir haftadır o kadar yoğun geçmişti ki dersler, tek boş günüm olan bugün anca doğru düzgün dinlenebilmiştim. "Ne yapayım oğlum ben mi dedim geç başlatın diye." Alayla güldü. "Göreceğim seni de." Üzerindeki soluk kırmızı renkli tişörtü gördüğümde "Sen cidden ruh hastasısın." dedim. Ne dediğimi hemen anladı ki "Sana ne oğlum ya seviyorum işte." diye karşılık verdi. Abartmıyorum lisede tanıştığımızdan beri Chanyeol hep bu tişörtü giyerdi ve asla çıkarmazdı. Öyle özel bir anlamı falan da yoktu sadece seviyordu. Bir dönem capcanlı kırmızı renginde olan tişört artık solmuştu fakat hâlâ giyiyordu. "Sigaran var mı?" Cebinden çıkarttığı paketi bana doğru fırlatırken camı açtı. Bir tane de kendisi için almıştı.
"Sungi nasıl? Özledim fıstığı."
"Sorma. Evden ayrılırken o kadar ağladı ki zar zor sakinleştirdim."
Chanyeol gülerken "Kıyamam." diye mırıldandı. Küçük kız kardeşimi özlemiştim gerçektende. Chanyeol tek çocuktu. Sebebi bu muydu bilmiyorum ama Sungi ile tanıştığından beri ona bayılıyordu. Tıpkı prenses gibi davranıyor dersem yeridir. O kocaman kaba saba bedeniyle Sungi'nin çay masasına oturur ellerinin arasında oldukça eğreti duran küçücük fincanlarda çay içer gibi yapardı. Nereden öğrendiğini bilmediğim örgü yeteneğiyle kız kardeşime bir sürü pembe kurdeleler örerdi. Örgü yaptığı saçlarına o kurdeleleri takınca öyle güzel öyle tatlı oluyordu ki benim kardeşim. İçimiz gidiyordu tatlılığına. Bu dünyanın kirletemediği tertemiz bir ruhtu o şimdi. Umuyordum ki hiç kirlenmesin benim kız kardeşimin ruhu.
"Bu arada annem senin için kek yapıp gönderdi."
"Yemin et." gözleri parladı. "Versene açım zaten."
"Oğlum sen iyi misin bir hafta önce gönderdi kadın. Bir haftada küflenirdi ben yedim hepsini o yüzden."
"Şerefsiz niye varmış gibi söylüyorsun o zaman, umutlandım."
Omuz silkip güldüm. "Eeee..." diye söylendim. "Görüşmediğimiz zaman boyunca ne yaptın? Sen rahat durmamışsındır." Kahkaha atmasıyla sigarasını ağzından çekerken pis pis sırıttı. "Jongin inanamazsın ama öyle bir kızla tanıştım ki..." İç geçirmesiyle göz göze gelirken tekrardan bir kahkaha atmış ve tanıştığı kızı anlatmaya başlamıştı. "Görsen...Bir içim su sanki; dudakları gül yaprakları gibi yumuşacık, kıpkırmızı, teni sanki daima çiçeklere sürünmüş öyle güzel kokulu öyle pürüzsüz...Tüm bu güzelliklerini geçtim öyle narin öyle zarif bir kız ki Jongin inanır mısın aklımı başımdan aldı hiçbir şey düşünemez oldum. Merhamet, şefkat beslediği her şeyi öylesine kıskandım ki sadece bana göstersin istedim."
Sanki aylardır anlatmak için bu anı bekler gibi şakımaya başlamıştı. Kaşlarım şaşkınlıkla kalkarken şaşırmadan edememiştim. Chanyeol bunca zaman duygusal ilişkilerle çok az muhattap olan bir insandı. Hatta bu tür şeyleri çok komik bulur, çoğu zaman dalga geçerdi. Şimdi ise kendisini o dalga geçtiği duruma düşüren kıza karşı müthiş bir merak duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anısı biz olalım bu sokakların | sekai
FanfictionI'm fucked up homie, you fucked up but if god got us then we gon' be alright