Koşuyordum. Arkama bakmadan koşuyordum hemde. Vücudumu sanki ben hareket ettirmiyordum kendi hareket ediyordu. Beyazlar içindeki elbisem çoktan orman'ın kahverengiliğine bulaşmıştı.
"Bebeğim? O nerede?" Duyduğum sesle nefes nefese koşmayı bıraktım. Bu ses tanıdıktı, anne?
"O ölecek. O benim için ölecek." Bu ses şok olmamı sağlamıştı çünkü bu ses bana aitti. Ben konuşmamıştım ama ses bana aitti. Neler oluyor Tanrı aşkına!
"Hayır! Yalvarıyorum yapma!" Annem bir bebek için bana yalvarıyordu. Bu bebek kimdi? Çevreme bakındım ama kimse yoktu. Anne, diye bir nida döküldü ağzımdan.
"Çok geç." Ve bir çığlık...
"Anne!" Yatağımdan sıçramamla alarmın çalması bir oldu. Bu nasıl bir kâbustu böyle? Ter içinde kalmış vücudumu komodinin üzerinde duran mendille sildim. Normalde de sık sık kâbuslar görürdüm ama bu kadarı çok fazlaydı.
Nefesimi düzene soktuktan sonra lavaboya geçtim ve elimi yüzümü yıkayıp aynada kendime baktım. Kumral saçlarımın dipleri terlemişti, grimsi gözlerim kâbusun etkisiyle korkuyla bakıyordu. Derin nefes verip salona gittim.
Evde yalnızdım, her zamanki gibi. Bu benim hafifçe gülümsememi sağlamıştı. Neyse tek olmak her zaman iyidir.
Mutfağa gittiğimde kurumuş boğazım için su içtim ve bu huzuru bulmamı sağlamıştı. Buzdolabına yapıştırılan notu görünce okumaya başladım."Anneciğim, bugün eve erken gelemeyebilirim. Buzdolabında en sevdiğin yemek var. İlaçlarını içmeyi unutma!" İlaç mı? O lanet şeyleri neden içtiğimi bile bilmiyordum. Kalp hastası olduğumu söylemişlerdi ama içtiğim ilaçları kalp hastası bir insanın içtiği ilaçlar değildi. Bunu beyan ettiğimde ise içtiğim ilaçların özel yapım olduğunu, çok nadir üretildiğini söylemişlerdi.
Duvardaki saate baktım saat sabah'ın dokusuydu. Buzdolabını açtım ve tenceredeki mantarlı makarnayı görmemle gülümsedim. Annem işi için benimle fazla ilgilenemiyordu ama sevgisini biliyor ve hissediyordum. Babam gibi değildi en azından. Sabah sabah makarna yiyen midemi takdir ediyorum.
Makarnadan bir ısırık alırken kapı sesi kimin geldiğini bile anlamama yetmişti. "Kızım baban geldi, özledin mi babanı?" Hiçbir ses çıkarmadım ve makarnamı yemeye devam ettim. Sakin ol. Sakin ol.
Salona geldiğini gördüm ve fark ettirmeden makarnamı yemeyi hızlandırdım. "Annen yok mu?" Etrafa bakındı. "Yok herhalde." Hafifçe güldü. "İyiki de yokmuş." Elimdeki çatalı hareket ettirmeden karşımdaki duvara donuk bakışlar attım. Nefes al.
Kolumdaki saatin alarmı çaldı, ilaç saatimin geldiğini anladım. Tabağımı elime aldım ve salondan çıkmak için adımladım. "İlacını içtikten sonra yanıma gel." Babamın verdiği emirle sadece derin nefes alıp verdim.
İlacımı içmiştim ve saatimin alarmını tekrar kurmuştum. Her yirmi dört saatte bir içmem gerekiyordu, acil bir durum oluşmadığı sürece tabiki de.
Salona tekrar indiğimde babamın masayı kurmuş ve yemek yediğini görmüştüm. Babamın karşısındaki sandalyeye oturacakken, "yanıma gel," diyen sesiyle kaşlarımı çattım. Yavaş adımlarla yanına ilerledim ve yanına oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İkili Ruh
AventuraDaha doğmadan içine ruh giren Özgür Kayla Güler'in, annesinin kaybı sonucuyla daha da intikam hırsına bürünür. Annesinin katilini bulmak isteyen Özgür, Toprak Deniz Kanıkla birlikte katili ararlar.